KUZEY Atlantik Paktı (NATO) bir zamanlar soğuk savaş devrinde dünyayı komünizm tehdidine ve SSCB'ye karşı korumak için kurulmuş bir askeri birlikti. Bugün bu tehlike 1989'dan beri gündemde olmadığı için varlık nedeni sorgulanan birlik, hâlâ dünyaya karışmaya devam ediyor. Amaç; ABD'nin çıkarlarını dünyaya karşı korumak. Yıllardır 'NATO'nun Türkiye'yi koruduğu' masalıyla büyüdük.

'O mu Türkiye'ye muhtaç, biz mi ona muhtacız' hâlâ cevabı bulunamayan sorulardır. 1952'de NATO'ya katılan Türkiye, üyeliğin getirdiği her türlü sorumluluğu yerine getirse de; aynı karşılığı hiç zaman bulamadı. ABD ve NATO ile yıllardır yaşadıklarımız ise bu kuruluşun bize faydası olmadığını bir kez daha gösterdi. Gerçek şu ki NATO Türkiye'yi hep yalnız bıraktı.Yıl 1964…Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale etme ihtimali beliriyor. NATO'nun neredeyse en önemli üyesi sayılan ABD'den gelen bir mektupla kriz patlak veriyor. ABD Başkanı Lydon B. Johnson'ın Başbakan İsmet İnönü'ye yazdığı ve tarihe de 'Johnson Mektubu' olarak geçen mektupta olası bir savaşta SSCB'nin de Türkiye'ye müdahale ihtimalini doğuracağı, NATO'nun böyle bir durumda Türkiye'yi savunma konusunda isteksiz olacağı ima ediliyordu.

Böylece Kıbrıs çıkarması engelleniyor. Takvimler 1974'ü gösterdiğinde ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nin adaya barışı getirmek için harekete geçmesi kaçınılmaz oldu. Aradan 10 yıl geçmesine rağmen ABD'nin bu konudaki tavrı yine değişmedi; 1975'de Amerikan Kongresi tarafından alınan kararla Türkiye'ye silah ambargosu uygulandı. Ve aradan yıllar geçse de durum değişmedi. 

 68 gençliği bu günleri görmüş

SURİYE'deki iç savaş Türkiye için de büyük tehditler doğuruyordu. 22 Haziran 2012'de askeri uçağımız düşürülmüş, iki pilotumuz şehit olmuştu. Rejime bağlı unsurların muhalif gruplarla çatışması sırasında topraklarımıza sık sık havan mermileri isabet ediyordu. 3 Ekim 2012'de Akçakale'ye düşen top mermisi 5 kişinin ölümüne neden olmuştu. Üstelik Suriye'den gelen tehdit giderek büyüyordu. Türkiye'nin NATO'ya 'ortak savunma prensibi'ni ve 5. maddeyi hatırlatması kaçınılmazdı. Üst üste gelen olaylar üzerine Türkiye, 21 Kasım 2012'de NATO'ya başvurarak Patriot savunma sistemi talep etti.

Beklenti, Patriotlar'ın, Suriye'deki tehdit sona erene kadar görev yapmasıydı. Ancak öyle olmadı. O talep doğrultusunda Türkiye'ye konuşlandırılan ABD ve Hollanda füzeleri bir süre sonra geri çekildi. Almanya'ya ait Patriotlar ise 23 Aralık 2015'te İskenderun Limanı'ndan ayrıldı. Böylece Türkiye, Suriye'den gelen hava tehdidine karşı yalnız bırakıldı. Son olarak Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemlerini almasına dair tartışmalar devam ederken NATO kapsamında ortaya atılan iddialar ise gündemde sarsıcı etki meydana getirdi. Son NATO zirvesinden de dişe dokunur bir sonuç çıkmadı.

Yani sıfıra sıfır elde var sıfır. Biz 68 gençliği olarak 'NATO'ya hayır' derken adeta bu günleri görüyormuşuz. NATO, geçmişte ve günümüzde başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin çetesi gibi davrandı, davranıyor. Üyesi olmakla övündüğümüz NATO, madem bizi iç ve dış tehlikelere karşı koruyacaktı ve öyle taahhüdü vardı, 40 yıldır terörle boğuşuyoruz. Bütün terör örgütleri, Türkiye'nin NATO müttefikleri tarafından destekleniyor. Suriye bahane edilerek Türkiye'ye bir NATO müdahalesi olursa da şaşmam. Ve ben o zaman, ''NATO nerede ve ne işe yarar' diye sormak istiyorum. Üstelik Türkiye, NATO Ortak Fonları'na geçen yıl 89,8 milyon avro katkı sağladı. Ez cümle Türkiye bir NATO ülkesi. Ve fakat Türkiye'ye asıl tehdit NATO şemsiyesi ülkelerinden geliyor. Irak ve Suriye'de, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege'de, İran'a saldırı durumunda hep Türkiye hedefte. Ve de son söz olarak diyorum ki ''Elveda NATO'' deme zamanıdır.