''PETROLÜ kontrol ederseniz ulusları kontrol edersiniz...

Gıdayı kontrol ederseniz insanları kontrol edersiniz...''

Kapitalizmin bazı hedefleri böyle tarif edilir...

Malûm, Türkiye 10 yıl öncesine kadar tarımda kendi kendine yetebilen bir ülkeydi…

Ve özellikle de Orta Anadolu, Avrupa'nın buğday ambarı, Doğu Anadolu ise et ve süt deposu olarak tanımlanırdı…

Ya şimdi?

Şimdi ne olduğunu görmek için çevrenize bir bakmanız yeterli olacaktır...

Ne hale getirdiler bizi...

Kolayı ayranın, ABD'li firmaların ürünlerini; köftemizin, pidemizin, açmamızın, katmerimizin, gözlememizin yerine koydular…

Kurbanlarımızı bile başka ülkelerden ithal eder hale geldik...

Ülkeyi bu hale getirenler utansın...

Tabii utanacak yüzleri varsa...

İthallerle önce ağzımızın tadını, sonra huzurumuzu bozdular…

Daha da bozacaklar..

'Küreselleşme' adı altında kapıları ardına kadar açtıklarından tüm yabancı ürünler milli değerlerimizin yerini aldı...

Günlük yaşamımızda 'bizden' olan bir şey bırakmadılar...

Karşı çıkanlara ''Ananı da al git'' dediler...

Şimdi sırada ithal doktor ve hemşire de var....

RAKAMLAR YALAN SÖYLEMEZ..

TARIMA ayrılması gerekenin yarısı kadar destek verilmiş: 6 milyar 200 milyon lira…

Ancak, bunun da 5 milyarı başta mazot olmak üzere çeşitli girdilerdeki dolaylı vergiler aracılığıyla tarım üreticisinden geri alınmış...

Tarım ülkesi Türkiye'de 2010 yılında 2,5 milyon ton buğday ithal edilmiş...

Buğdayın yanısıra yoğun bir soya, mısır, ayçiçeği gibi ülkemizde yetişen ürünlerin ithalatında da büyük bir artış söz konusu…

2011'e gelince....

2011 yılının 10 ayında Türkiye'nin hububat ve hububat ürünleri ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19.8 artışla 1 milyar 743 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiş...

Bu dönemde yağlı tohumlar, yağ ve meyve veren meyveler ithalatı yüzde 2.6 artışla 1 milyar 348 milyon dolara, ihracatı yüzde 22.6 artışla 120.4 milyon dolara ulaşmış...

BUNLARI GÖR TÜRKİYE...

2011 yılının 10 ayında canlı hayvan, et ve et ürünleri ithalatı yüzde 378 artmış...

2010 yılının Ocak-Ekim döneminde canlı hayvan ithalatına 167.3 milyon dolar ödeyen Türkiye, 2011 yılının aynı döneminde 800.2 milyon dolarlık canlı hayvan ithalatı yapmış...

Et ve et ürünleri ithalatı 21 kat artarak 489 milyon dolara yükselmiş...

Bu dönemde canlı hayvan ihracatı yüzde 11.6 azalışla 5.5 milyon dolar, et ve et ürünleri ihracatı yüzde 86.5 artışla 344.1 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiş...

10 aylık dönemde süt ve süt ürünleri ile yumurta ithalatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 27.2 azalışla 77.7 milyon dolar olmuş.

Hazırlanmış bitkisel sıvı ve katı yağlar ithalatı 10 ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 72 artışla 1 milyar 115 milyon dolara yükselirken, hayvansal sıvı ve katı yağların ithalatı yüzde 16.2 artışla 129 milyon dolar olmuş..

Yani artık Türkiye'de ihracatçı değil, ithalatçı bir tarım var…

İthalat, toplumu hazırcılığa iten ve üretmeyi unutan toplumların ekonomik olarak dışa bağımlılığını artıran, yani sürekli ithalat yapan ülkeleri; sigara gibi, uyuşturucu gibi yavaş yavaş bitiren bir olgudur...

BU YÖNTEM HİÇ DEĞİŞMEZ...

TARİHTE köle ticareti yoluyla sömürülen ülkeler, günümüz koşullarında ise kendilerine, ürettiklerine yabancılaştırılıyor ve sahip oldukları zenginlikler ellerinden alınıyor.

Afrikalı ünlü lider, Kenya'nın ilk Başbakanı Kenyatta bakın ne diyor:

"Yabancılar geldiklerinde; bizim geniş bereketli topraklarımız vardı...

Elimize İncil'i tutuşturup "gözlerimizi kapatarak dua etmemizi" öğrettiler...

Gözlerimizi açtığımızda bir de baktık ki İncil bizim, topraklarımız ve her şeyimiz onların olmuştu.''

Yabancının her dediğini yerine getirmenin sonucu budur...

Bu yöntem hiç değişmez...

Gözler açıldığında bir de bakarsınız ki elinizdekiler gitmiş...

Tıpkı bizde olduğu gibi...