BUGÜN hayatın değişmez bir parçası olarak kullanılan motorlu taşıtların da bir tarihi var elbette. Modern dönemlerde teknolojinin evrilmesiyle motor bulunup geliştirilerek insan hayatını kolaylaştırıcı unsurların ortaya çıkması sağlandı. Tarihte otomobilin ilk olarak 1769 yılında Fransız mucit Nicolas Joseph Cugnot tarafından bulunduğu biliniyor. Buhar gücü ile çalışan bu arabanın saatte 3.6 km hız yapabildiğini okuduğumuz zaman bugün için vasat bir hız olsa da zamanında bunun fazla anlam taşıdığını düşünmek gerekir. Bu buluşun ardından gelinen süreçte dört zamanlı ve içten yanmalı otomobil ise ilk olarak 1876 yılında Alman mucit Niklaus August Otto tarafında bulundu. Seri üretim halini almaya başlayacak olan bu arabalara bir örnek verecek olursak 19. Yüzyılın sonunda Amerika Birleşik Devletlerindeki otomobil üretici sayısı 50 civarlarındaydı ve bu sayı 20. Yüzyılın başlarında 241’e yükseldi.

Osmanlı İstanbul’unun Araba ile Tanışması

Osmanlı İmparatorluğunun otomobil ile tanışması 1895 yılında Anadolu yakasının Fenerbahçe semtinde oturan Iraklı tüccar Züheyirzade Ahmet Bey’in ithal ettiği kırmızı üstü açık bir araba ile olur. N.S.U marka olan bu araba saatte 20 km hız yapabilmektedir. İlk araba olması dolayısıyla kendisinin tanımlanması da bir hayli güç olmuştur. İthal edilen arabanın gümrükten geçirilme kısmı geldiğinde ise memurlar bu cisime verecek isim bulamamışlar ancak kendilerine yapılan açıklamalar neticesinde “zatü’l-hareke” araba, yani kendiliğinden hareket eden araba olarak kayıt etmişlerse de bu isim güç olduğu için kullanımı yaygınlaşmamış, bunun yerine otomobil denmesi daha uygun görülmüştür. Sultan II. Abdulhamid’in kendisine gönderilen 2 otomobile hiç binmediği rivayet edilir. 1908 Meşrutiyet ilanı ile otomobilin Osmanlı İstanbul’unda yaygınlaşması başlar ve renk renk arabaların bulunduğu şehir neredeyse bir otomobil cennetine dönüşür. Her yeniliğe karşı eskide kalan birileri oluyor. İstanbul’un yük taşıyan atlı arabacı esnafı bu duruma uzun süre karşı koymaya, direnmeye çalıştılarsa da nafile, direnemediler.

İstanbul’un İlk Trafik Kazası

İstanbul’un kayıtlara geçen ilk araba kazası Balkan Savaşı (1912) yıllarında meydana geldi. Sıkıyönetimin hüküm sürdüğü Ocak ayının bir gecesi saat 22:30’da Zincirlikuyu yönünden hızla gelen otomobil, bir Arnavut’a çarparak yaralanmasına sebep olur ve yaralı Şişli Hamidiye Hastanesine kaldırılır. Kazayı yapan otomobil şoförü İtalyan Sefaretine mensup bir İtalyan idi. Arabasıyla birlikte kaçmaya çalışan şoför Pangaltı\Şişli polisleri tarafından yakalanmıştır.

İlk Trafik Polisleri ve İlk Trafik Işıkları

İstanbul’un ilk trafik polisleri, Şehremanetine bağlı olarak kurulan Seyrisefain Merkezi’ydi. 500 görevlinin çalıştığı bu merkez, Galata Köprüsü’nün altında deniz ve kara trafiğini kontrol ediyordu. Gittikçe artan motor sesleri, trafik düzensizliğini de beraberinde getirdi ve ilk trafik ışıkları 1925 yılında Karaköy’deki Domuz Sokağı’nın bulunduğu kavşağa yerleştirildi.

Otomobil’de İlk Suikast

II. Meşrutiyet sonrası çoğalan arabalar devlet büyüklerinin makam arabası da olmuştu. Otomobil’de ilk suikast dönemin kudretli sadrazamı Mahmut Şevket Paşa’ya karşı gerçekleştirildi. 11 Haziran 1913’de Harbiye Nezareti’ndeki çalışmalarını bitirdikten sonra sadarete doğru yola çıkan M. Şevket Paşa Beyazıt-Çarşıkapı civarında uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Mahmud Şevket Paşa’nın suikaste uğrayarak can verdiği araç kurucusu olduğu Harbiye Müzesi’nde sergileniyor.

KAYNAKÇA

Melek Çolak, XX. Yüzyıl Başlarında İstanbul’da Trafik ve Tramvay, Osmanlı Araştırmaları XXII, İstanbul 2003 Yavuz Selim Karakışla, Şoförlere ehliyet arabalara plaka (1914), Toplumsal Tarih sayı.107,sf.20,21 Zekeriya Türkmen, Mahmud Şevket Paşa, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2003, c.27, s.384,386 Beyaz Tarih sayfasına teşekkürlerimle.