TÜRKİYE-ABD-Rusya arasındaki Suriye satrancı sürerken ben bir kez daha tarih sayfalarına yolalmayı yeğledim. Çünkü, geçmişi bilmeden geleceğe yol almak imkansızdır. Yol alırsan da gider bir yere toslarsın ve seni tarih de kurtaramaz. Buyurum Ulu Önder Atatürk'ün tüylerinizi diken diken edecek sözleriyle başlayalım:''Benim adım Mustafa Kemal'dir. Ben ne diktatörüm, ne macera peşinde koşarım, ne de mağlubiyeti kabul eden bir kimseyim. Ben, yalnız milletimi düşünür, onun için yaşarım. Benim ve milletimin hakkı olan şeyi alırım. Alamayacağım bir şey yoktur.'' Atatürk'ün Adana'da Hatay için, ''Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde kalamaz!'' demesinden iki gün sonraydı. Mersin'de istasyondan şehrin içine doğru yavaş yavaş  gidiyordu.Yolun üstüne siyahlar giyinmiş ve ellerinde büyük bir levha tutan bir kaç genç kız çıktı. Levhada şu yazı vardı:"Suriye hemşehrinizi de kurtarın!.." Hulusi Köymen anlatıyor:Atatürk Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi, iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kağıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle: ''Beni tanıdın mı oğul? Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var; Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor. Siz 'O'nu alsınlar' dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleseniz.''
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
''Oğlunu almadılar mı'' dedi. ''Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş. Çok iyi yapmışlar. İşte cumhuriyet böyle anlaşılacak...'' Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu ve Atatürk adeta coşku dolu bir sesle: ''İşte cumhuriyetten beklediğimiz netice'' diyordu.
 
Halk isterse beni de kovar

ÇANAKKALELİ bir yazar anlatıyor:1935 senesindeydi. Atatürk'ün Çanakkale'ye geleceği rivayetleri dolaşıyordu. O zamanlar dünyanın bazı yerlerinde olduğu gibi, memleketimizin bazı bölgelerinde de Yahudiler aleyhinde bir hareket  baş göstermişti. Bu hal karşısında bütün Museviler mallarını-mülklerini satarak yolculuğa hazırlanıyorlardı. Bunlar, o zaman rivayet olunduğuna göre Filistin'e gitmek istiyorlardı. İşte bu sıralarda "Atatürk Çanakkale'ye geliyor" dediler. Çok sevindim. Çünkü Atatürk'ü hiç görmemiştim. Heyecanla Atatürk'ün geleceği Balıkesir Caddesi'ne dikildim. Bu esnada yanımda bulunan birkaç Yahudi'nin fısıltı ile pek hararetli olarak konuştuklarını gördüm. Alakadar olmaya vakit kalmadan karşıdan birkaç otomobil göründü."Atatürk geliyor" sözü yeniden ağızdan ağza dolaştı. Halkın 'yaşa, varol!' nidaları arasında Atatürk otomobilinden indi. Alkışlar devam ediyor, o da halkın arasında ilerliyordu. Garip bir tesadüf ve talih eseri olarak Atatürk bizim önümüze gelince hafif bir duraklama yaptı. Halka bakıyor ve kalabalığı selamlıyordu. Tam bu esnada yanımda bulunan ve biraz evvel fısıltı halinde, fakat hareketli konuşan Yahudiler'den biri, ileriye doğru yürüdü ve Ata'nın önüne atıldı. Muhafızlar mani olmak istedi. Atatürk,''Bırakın gelsin!'' dedi.Bu Musevi vatandaş, Atatürk'ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak, ''Paşam bizi kovuyorlar. Biz ne yapacağız'' dedi.Atatürk, bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı. Buna rağmen sordu, ''Sen kimsin?'' ''Ben paşam, Çanakkale Musevileri'nden Avram Palto.'' ''Sizi kim kovuyor? Hükumet mi? Kanun mu? Polis mi? Jandarma mı? Bana söyle'' dedi. Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı. Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi: ''Hayır paşam, halk kovuyor.'' Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve:''Halk isterse beni de kovar, dedi ve yürüdü.''
 
Hatay'a gitme paşam

ATATÜRK, hastalığının gitgide ilerlediğini, atacağı yanlış her adımın onu ölümle burun buruna getireceği çok kritik bir dönemdedir. Ancak buna rağmen o, yapacağı son iş olması pahasına Hatay'ı vatan topraklarına katmaya kararlıdır. Hasta yatağından kalkıp Hatay'a gitmesine razı olmayanlar kendisine sürekli, ''Paşam durumunuz kötü, lütfen gitmeyin'' diye uyarıp ısrar etseler de o, belki de öleceğini bildiği halde, ''Musul, Kerkük ve bazı yerleri ülke topraklarımıza katamadım. Suriye almadan bu Hatay'ı alalım'' der ve yola koyulur. Nihayet arzu ettiği gibi Hatay ilini Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katar; ama bu onurlu başarıdan sonra rahatsızlığı çok ileri dereceye varır ve bu olay, ölümünü hızlandıran en büyük etken olur.  
                                                         ***         
Bırakıp gittin bizi, seni unuttuk sanma...Zaman; alışmayı öğretir belki ama unutmayı asla!..
Büyük Atatürk, seni saygıyla, özlemle ve minnetle anıyoruz...