10 Nisan polis bayramlarının bendeki anlamı bir başkadır.
Çünkü 41 yıllık gazetecilik hayatımın,
12 yılı polis muhabiri olarak geçti.
İkinci Şube olarak adlandırılan, SANSARYAN Hanının nemli duvarları arasında,
Gayrettepe Siyasi Şubenin korkutucu koridorlarında,
Mecidiyeköy Narkotik Şube’de, karakollarda,
Mali Şube’de yıllarca haber peşinde koştuk.
Polis kardeşlerimizle yattık,
Polis kardeşlerimizle kalktık.
Zamanın “EFSANE” emniyet müdürleri,
Sadettin Tantan, Uğur Gür, Mehmet Agar, Ünal Erkan,
Mete Altan, Vedat Cem, Şükrü Balcı, Hamdi Ardalı, Necati Altıntaş
Kemal Yazıcıoğlu… Vs.
İle ağabey kardeş gibiydik.
Gazeteci polis ilişkisinden ziyade aramızda bir başka hava vardı.
Seviyeli bir gazetecilik ve de seviyeli bir polislik.
Bu 12 yıl boyunca bir şeyi net olarak gördüm.
Polislerin görevlerini yaparken gecelerini gündüzlerine kattıklarını,
Yaptıkları mesleğin çok zor olduğunu,
İtle, kopukla, teröristle, esrarcı ile hırsızla, yankesiyle,
Katille, gaspçı ile hayali ihracatçı ile mücadele ederken,
Her türlü tehlikeyi nasıl göze aldıklarına şahit oldum.
İşte bu zor geçen bir yılın sonunda 10 Nisan’da polislerimiz stres atıyordu.
Emniyet müdür ve amirleri eşleri ile bir mekânda eğlenirken,
Diğer polislerimiz de kapalı salonlarda polis dostu sanatçılarımızın,
Şarkılarına türkülerine eşlik ediyorlardı.
Ve o 10 Nisan polis balolarının gediklisi de biz polis muhabirleriydik.
O zamanlar Polis Vakfının Başkanı olan Maral Öztekin listeyi yapar bizi davet ederdi.
Gazetecilere ayrılan masa ise özel olarak seçilir yeri,
İstanbul Emniyet Müdürünün hemen yamacında olurdu.
Son gittiğim balo da Seval Sam’ın sahne aldığı polis dostu,
Günay Ağabeyin yeri Günay Restaurandı.
Ve bizim masamız…
O masada eşleri ile birlikte kimler yoktu ki.
Behiç Kılıç, Ahmet Akpak, Celal Korkut, Ahmet Yabuloğlu, Ercüment İşleyen,
Servet Kabaklı, Aalaattin Demirtaş, Selami Tuncel, Murat Demirel,
Tayfun Hopalı, Kubilay Gülbek, Kasım Gence, İrfan Ülkü,
Ahmet Ravalı, Haldun Tekinalp, Fehim Yener, İbrahim Köktener,
Metin Yener, Emin Demirel… Vs
Bunlar ilk etapta aklıma gelen dostlar.
Kimi vefat etti.
Kimisi emekli oldu köşesine çekildi.
Kimisi de yazar, genel müdür, yönetici olarak hala görev başında.
İşe o gecelerde yer içer eğlenir,
Kahraman polislerimizle birlikte yaşadığımız zorlu bir yılın
Setresini atardık.
Çok güzel, heyacanlı gazetecilik olarak zorlu günlerdi.
Burada biraz traji komik biraz da düşündürücü bir anımı anlatmak istiyorum.
Mehmet Ağar İçişleri Bakanı.
Rahmetli Necati Altıntaş’ta birinci sınıf emniyet müdürü,
Ancak boşta atama bekliyor.
Necati Altıntaş yakın dostum aile olarak görüştüğüm iyi bir ağabeydi.
Bana telefon etti;
“Ali gel, Mehmet Ağar, Cerrahpaşa’da ameliyat olacak,
Kendisini hem ziyaret edelim hem de geçmiş olsun diyelim” dedi.
Gittik.
Mehmet Ağar hastane yatağındaydı.
Bizi görünce, sevindi, hoş beş ettik.
Çıkarken Necati Altıntaş’a dönerek:
“Necati sen boştasın. Çalışmak istersen,
Şırnak İl emniyet Müdürlüğü boşaldı, tayinini oraya,
yapabilirim” dedi.
O zamanlar terörün en azgın olduğu dönem, Şırkan da en tehlikeli illerden biri.
İyi bir TÜRK Milliyetçisi olan Necati Altıntaş, Mehmet Ağar’a dönerek;
“Sayın Bakanın TÜRK BAYRAĞININ” dalgalandığı her yer,
Benim için kutsaldır. Tayinimi yaparsanız. Çok mutlu olurum” dedi.
Ve bir hafta içinde tayin yapıldı.
Ve rahmetli Necati Altıntaş, görevine başladı.
Şırnak Valisi ise yine yakın bir dostum olan,
Bölgeye gittiğimde beni evinde misafir eden, ağırlayan,
Her türlü terörle ilgili haberi önüme koyan
Mustafa Malay Ağabeyimdi.
Neyse lafı fazla uzatmayıp sadede geleyim.
Necati Altıntaş’ın Şırnak Emniyet müdürlüğü 3 yıl kadar sürdü.
(Çok zorlu bir süreçti. Özal dönemiydi.)
Her gün çatışma, her gün taciz, dur durak yok.
PKK’nın en güçlü olduğu ve bölgede en çok militan bulundurduğu dönemdi.
Ve de Şırnak birinci öncelikle hedef şehirdi.
PKK Şırnak’ı kurtarılmış bölge yapmak istiyordu.
Yani Türk Bayrağının dalgalanmadığı, PKK paçavrasının dalgalandığı.
Askerden polisten arınmış bir şehir.
Bir gece yüzlerce militanla şehri bastılar.
Tugay Komutanı Mete Sayar Paşa, Korucu başı Tatar Aşiret Reisi Süleyman Tatar,
Tabur Komutanı albaylar Hasan Basri Vural, Bakı Onurlabaş. 
Ve Necati Altıntaş’ın polisleri ile birlikte büyük bir çatışma yaşandı.
Sabaha kadar sürdü.
Sonuçta PKK’lılar leşlerini bırakarak gittiler.
Şehrin teröristlerden temizlenmesi de haftalarca sürdü.
Sonraki günlerde gece gündüz hep terörle mücadele hep çatışma hep vuruşma.
Özetle Necati Altıntaş Şırnak Emniyet Müdürü olduğu süre içinde 
 Hep savaştı vatanı milleti bayrağı korumak için
Çetin bir mücadele verdi. Sinirleri yıprandı. Aile hayatını bile göz ardı etti.
Karısını çoğunu göremez oldu.
Ve son gün, Şırnak emniyet Müdürlüğü son günü, beraberdik.
Arabalarımıza atlayıp,
Şırnak’a elveda dedik.
Cizre’yi geçtikten sonra Şırnak’ı, Silopi’yi, Cizre’yi net olarak gören bir tepenin üzerinde 
Necati Altıntaş arabasını durdurdu.
Şırnak’a ve de bölgeye dönerek;
“Ulan o bayrağı oraya dikenin…” diyerek serzenişte bulundu.
Bu üç yıllık terörle geceli gündüzlü mücadelenin bir patlamasıydı adeta.
Sözleri biraz ironi biraz da PKK’ya ve de camide takkeli sokakta silahlı olan,
Kahpe hainlereydi.
Onlarla yapılan kora kor mücadeleyeydi.
Ve küçük bir anektod…
Yaklaşık 8 yılım terör muhabiri olarak bölgede geçti.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde girmediğim aşiret mezra kalmadı gibi.
Tercüman Gazetesi adına röportajlar yaparak, teröristlerin amacını ve gerçek yüzünü ülke insanına anlatmaya çalıştım.
Bir şeyi net olarak gördüm.
Terörle mücadelede Özel Harekât Birimlerinin vazgeçilmezi, kahramanlığı.
Hilal bıyıklı, çakmak çakmak gözlü, gözünü budaktan sakınmayan,
Özel eğitimli bu Türk Çocukları bir operasyona gittiklerinde,
PKK’lı hainler inanın kaçacak delik arıyorlardı.
Bu vesile ile Emniyet Müdüründen, polisine,
Bakanından, müsteşarına kadar tüm polislerimizin 10 Nisan Polis Bayramını kutluyorum
Ve özellikle TERÖRLE mücadelede son yılların en başarılı
Dönemini Türkiye Cumhuriyetini yaşatan,
Yürekli kahraman İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya da,
Bir Türk insanı olarak minnetlerimi gönderiyorum.