Açıkça itiraf etmek isterim ki ülkemize karşı haksız, hukuksuz, adaletsiz bir şekilde uygulanan siyasi ve ekonomik yaptırımlar bizi bu yolu aramaya mecbur bırakmıştır. Uzunca bir süre küresel ekonomik sistemin kuralları çerçevesinde yürüttüğümüz ekonomi politikamızı bu tuzaklardan kendimizi kurtarabilmek için ayrıştırdık ifadelerini kullanan Yazarı Mehmet Acet, bugünkü köşesindeki yazısı şöyle:

"Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cuma günü İstanbul Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde düzenlenen ve katılımcılarının önemli bölümü yabancı ekonomistlerden oluşan Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar Zirvesinde önemli bir konuşma yaptı.

Bu konuşmanın önemi şuradan kaynaklanıyor:

Erdoğan, yaklaşık bir yıl önce kendi ağzından duyurduğu Türkiye Ekonomi Modeli’nin hedefleri, arka planı ve bir yılın sonunda ürettiği pozitif sonuçlarına dair anlaşılır ve açıklayıcı bir dille izahatlar getirdi.

İlk açıklandığında “Nasıl olur, böyle şey mi olur” diye tepki gösterenlere mesajlar da vardı bu konuşmada.

Erdoğan’ın yaptığı bu konuşmadan şöyle bir alıntı yapayım: 

“Açıkça itiraf etmek isterim ki ülkemize karşı haksız, hukuksuz, adaletsiz bir şekilde uygulanan siyasi ve ekonomik yaptırımlar bizi bu yolu aramaya mecbur bırakmıştır. Uzunca bir süre küresel ekonomik sistemin kuralları çerçevesinde yürüttüğümüz ekonomi politikamızı bu tuzaklardan kendimizi kurtarabilmek için ayrıştırdık. Bunu yaparken de asla küresel ve mahalli gerçeklerden, iktisat teorilerinin önümüze serdiği muhteşem birikimden, asırlık zengin tecrübelerden kopmadık. Tam tersine hepsinden de en üst düzeyde istifade ederek kendi özgün ekonomi modelimizi oluşturduk."

Biraz uzun bir alıntı oldu ancak, Türkiye’nin uygulamakta olduğu ekonomi modelinin gerekçelerini çok iyi bir dille izah ettiği için bu sözler gerçekten önem taşıyor.

Benim bu sözlerden yaptığım çıkarım şu şekilde:

Erdoğan özetle diyor ki;

“Ekonomimize dönük bel altı vuruşlar nedeniyle yeni arayışlar içine girdik. Ama bunu yaparken de ayağımız hiçbir zaman yerden kesilmedi. Uçuk kaçık modellere prim vermedik. Yine, ekonomi literatürünün birikimini dikkate alarak hareket ettik.”

Cumhurbaşkanı aynı konuşmasında, bir önceki dönem ABD Başkanı olan Donald Trump’ın 2018 yazında “Ekonominizi mahvederim” sözleriyle yaptığı tehdide de atıfta bulundu.

Hatırlarsak, o sözlerin üzerine piyasada sert rüzgarlar esmiş, dolar yukarı yönlü sert ataklar yapmıştı.

YENİ MODEL DIŞ SARSINTILARA VE ETKİLERE KARŞI GÜÇLÜ BİR PERFORMANS ORTAYA KOYUYOR

Yine Erdoğan’ın ifadesiyle yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla büyümeyi hedefleyen yeni ekonomi modelinin gelinen nokta itibarıyla en önemli pozitif sonucu, dış sarsıntılara ve etkilere karşı güçlü bir refleks göstermesi oldu.

Erdoğan Cuma günkü konuşmasında, bu bağlamda şöyle bir değerlendirme yapmıştı:

"Özellikle iktisat politikaları konusunda ilk dile getirdiğimizde ve uyguladığımızda pek çok çevrenin akıntıya karşı kürek çekme derecesinde garipsediği yaklaşımlarımız vardı. Buna karşılık yaşanan her küresel kriz bizim yaklaşımımızın ne kadar doğru, geliştirdiğimiz yöntemlerin ne kadar gerçekçi, uygulamalarımızın ne kadar sağlıklı olduğunu teyit etmiştir."

FAİZ İNDİRİMİNE RAĞMEN KUR ATAĞI YAŞAMIYORUZ

Son iki aydır dünyadaki gidişatın aksine Türkiye’de Merkez Bankası, faiz indirme yönünde kararlar aldı.

Ağustos ve Eylül aylarında arka arkaya yüzer puanlık indirimler yapıldı.

Erdoğan’ın TRT yayınında söylediklerinden, bu indirimin devam edeceği, 2023’e belki de tek hane faiz oranlarıyla gireceğimiz anlaşılıyor.

Hatırlatmak isterim.

Eski modelde dünyada, özellikle de gelişmiş ülkelerde faiz artırımları söz konusu bile olmazken, Türkiye kur ataklarını sakinleştirmek için sürekli faiz artırma yoluna giderdi.

Ama şimdi deyim yerindeyse dünya tersine dönmüş görünüyor.

Gelişmiş ülkeler dahil herkes faiz artırımına giderken, Türkiye faiz indirerek büyüme odaklı motivasyonunun korumaya çalışıyor.

Bundan başarı elde edilebiliyor mu?

Evet, ediliyor.

Bu, şuradan anlaşılabilir:

Son iki ay içerisinde dolar endeksi rekorlar kırarken, Amerikan parası bütün dünya paralarına karşı güçlü ataklar yaparken, bizde yukarı yönlü hareketleri ölçülü seviyelerde oldu.

Kur Korumalı Mevduatın başarısı, turizm gelirlerindeki artış ve ihracat performansının, faiz indirimine ve rekor seviyedeki enerji maliyetine  rağmen dolar arz/dengesini pozitif yönde etkilediği görülüyor.

Ayrıca büyüme odaklı ekonomi modeli sayesinde Türkiye güçlü bir istihdam performansı ortaya koydu.

İşsizlik ciddi oranda geriledi.

Bu durumda, şu soruyu da sormak ihtiyaç haline gelmiş durumda:

Ekonomide geleneksel yöntemlerle ilerlenmiş olsaydı durumumuz ne olurdu diye?

Öyle bir durumda yüksek faiz artırımları nedeniyle sert bir durgunluğa gireceğimiz, işsizlikte patlama yaşayacağımız kesin gibi bir şey olurdu.

Peki, buna karşılık dolar, gerçekten bugünkü seviyesinin altında olur muydu?

Geçen yıl, FED’in faiz oranının 0,25 olduğu dönemde Türk Lirası üzerinde oluşan baskıyı hatırlarsak, aynı FED faizinin 13 kat artarak bugünkü 3,25 seviyelerine yaptığı yolculuk boyunca milli paramız bundan nasıl etkilenirdi acaba?"

Editör: Haber Merkezi