İzmir, Ödemiş’te 1978 tarihinde doğan Doç. Dr. Oytun Erbaş, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden dönem ikincisi olarak mezun oldu. Kendisi, Amerika Birleşik Devletleri lllinois eyaletindeki “Experimental Medicine” ve Gebze-Kocaeli & TÜBİTAK Teknoloji Geliştirme bölgesindeki “Deneysel Tıp” İlaç ARGE Laboratuvarının kurucusudur. İnflamasyon ve psikiyatrik ilişkiler, oksitosin etkileri, epilepsi mekanizmaları tedavisi, nörogelişimsel bozukluklar (Otizm) ve tedavisi, diyabetik nöropatide nöroprotektif ilaç denemeleri alanlarında çalışmaları var. Doç. Dr. Erbaş, TUS’ta 7 kez derece yaptı ve deneysel çalışmalarıyla Uluslararası Otolojik Cerrahi Derneği’nden “Politzer Ödülü” ve Avrupa Ortopedi Travmatoloji Derneği’nden “Jacques Duparc Ödülü” aldı. Başarıları bunlarla da sınırlı olmayan Erbaş, ulusal kongrelerde onlarca en iyi proje ve en iyi sözlü bildiri ödüllerine sahip. Aynı zamanda “Psikiyatrinin Kara Kitabı: Beyninizi Yakmaya Hazır Mısınız?” ve “Aşk Tutku, Hormon Aldatma” kitaplarının da yazarı. İlaç AR-GE çalışmalarıyla ön planda olan ve ileri seviyede İngilizce bilen Doç. Dr. Oytun Erbaş; sinirbilim, biyolojik, psikoloji, fizyoloji ve fizyopatoloji dallarında Doçent Doktor olarak farklı üniversitelerde öğretim üyeliği yapıyor.

“ZEKA GENETİKTİR!”

Beynin sosyal ya da sayısal zekası diye bir şey olmadığını vurgulayarak cümleye başlayan Doç. Dr. Oytun Erbaş, doğuştan genlerin olduğunu ve bazı insanlarda matematiksel genin hiç bulunmadığını belirtti. Bu noktada çevre faktörünün önemine değinen Erbaş, bu faktörü ise şu şekilde örneklendirdi: “Küçük yaşta sosyal ya da sayısal alanların herhangi biriyle bir çocuk ilgilenmediyse o alanda gelişim gösteremez. 8-10 yaştan itibaren çevre etkisi belirleyici faktör.” Erbaş, zeka testlerinin doğruluk payını sorguluyor ve sayıyla ölçmenin hiçbir anlamı olmadığını düşünüyor. Zeka testlerinin belirli standart şeylere baktığını ve zekanın belirleyiciliğinde kültür faktörünün önemine değinerek sözlerini şöyle tamamladı: “Mesela bir çocuğun önüne belirli şekiller verip üçgen yapması istenir. Fakat hayatında hiç üçgen görmeyen çocuğa yaparsanız o teste başarısız sayılır. Misal siz köyden gelmiş bir çocuğu zeka testine tabi tutun, düşük çıkar ama aynı çocuğu bir konuda yetiştirin ve teste tekrar sokun, yüksek çıkacaktır.” Doç. Dr. Oytun Erbaş’a göre zeka genetiktir ve anneden yüzde 60 oranında, babadan daha az alınır. Zekanın anne ve babanın ortalamasıyla belirlendiğini aktaran Erbaş: “ Öğrenme hızı zekayı belirler. Eğer bir çocuğun zekası iyiyse bir iki kerede öğrenir. Bu daha hızlı yol almamasına sebep olur..” dedi.

“ALIŞKANLIKLAR BEYİN FONKSİYONLARIN İŞLEYİŞİNİ BOZAR!”

Doç. Dr. Oytun Erbaş yağ, et, süt gibi gıdaların ilerleyen yaşlarda zararlı olabileceğine şöyle değiniyor: “20-30 yaşlarında yağlı gıdalar beyinde birikim oluşturur. Özellikle katı yağlar, Alzheimer yapıyor. O yüzden insanların katı yağlı besinlerden uzak durması lazım.” Balığın insanlarda duygu durumunu rahatlattığını, sinirlenmeyi, depresyonu ve kaygıyı azalttığını dile getiren Erbaş: “Haftada 2 defa yenmeli. Yaşlılarda proteinler beyinde zararlı etkiler oluşturuyor. Özellikle 60 yaşından sonra… Protein çocukken tüketilmeli, yaşlılarda azaltılmalı.” dedi. Alışkanlıkların beyin fonksiyonları işleyişini bozduğunu, sürekli aynı şeyi yaptığınızda beynin başka şeyleri algılama ve çözümleme konusunda yetersiz kaldığını açıklayan Doç. Dr. Erbaş, beyni en çok geliştiren iki şeyi ise şöyle sıraladı: Basit egzersizler ve dil öğrenmek.

“FUTBOL VE BOKS OYNAYANLARDA ZEKA GERİLER!”

Şüphesiz kafaya alınan her bir darbe beyne zarar verir. Erbaş, beyne alına darbe, elektrik çarpması etkisiyle oluşabilecek rahatsızlıkları şöyle aktardı: “Darbe alınan bölgeyi 6 aya yakın bozar ve sinir hücrelerinin ölmesine sebep olur. Onun için bu Amerikan Futbolu oynayanlarda, boksla uğraşanlarda zeka geriler ve beyindeki sinir hücreleri öldüğü için bunama, parkinson gibi sinir hücrelerine bağlı sorunlar git gide artar. Elektrik çarpmaları sonrası kafa travmaları sonucunda kişilik değişikleri, şizofreni gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.” Beyinde kafa travması sonrasında olumsuz etkilerin yanı sıra nadir de olsa olumlu sonuçların olduğunu görürüz. Örneğin, matematikten anlamayan ya da hayatında hiç resim çizemeyen biri kafa travması sonrasında çok iyi matematik problemi çözebiliyor ya da en az ressamlar kadar iyi resim yapabiliyor. Bu durumu ise Erbaş şöyle açıklıyor: “ Sağ ve sol lob arasında bir denge var. Bazen sağ lob ya da sol lobda travma olduğu zaman tek bir lob öne çıkabiliyor. Bu durumda da öne çıkan lob diğer lobdan daha üstün geliyor.”

“BAŞARIDA ÖNEMLİ OLAN BELLEK!”

Sinirbilim çalışmalarına devam eden Doç. Dr. Oytun erbaş, stresi orta hatta tutma üzerine yoğunlaşıyor. Bu sayede diyabet, damar sertliği, kanser ve otizmin de önlenmesi hedefleniyor. Bir hastanın yaşamasının kendisinin de yaşamasına bağlı olduğunu çünkü aynı durumda herkesin olabileceğini aktaran Erbaş, öğrencilere tavsiyelerde bulunmayı da ihmal etmedi: “Başarı için hayatta en önemli şey bellektir. Belleğin oluşması için en önemli şey duygudur. Duygu olmadan bellek oluşmaz. Her şeyi öğrenmek duyguyla oluyor. Anılar duyguları, duygular belleği getirir. Anı olmadan duygu olmaz duygu olmadan da bellek olmaz.”

Röportaj: Elif ÇELİK