1951 yılında inşaatına başlanan İncirlik Üssü, Aralık 1954'de Amerikan Hava Kuvvetleri'nin kullanımına açıldı. İncirlik Üssü, sadece Ortadoğu'daki krizlere cevap vermekle kalmadı. U-2 casus uçaklarının ana operasyon merkezi haline de geldi ve Türkiye'nin başına büyük belalar açtı.

İncirlik halen de ABD'nin katliamlarının merkez üssü konumunda.

Yapımı yıllardır tartışılan Akkuyu Nükleer Santralı için Türkiye ile Rusya arasında imzalanan anlaşmanın da, ABD gibi Ruslar'a yeni bir ''İncirlik Üssü yaratacağı''na kesin gözü ile bakılıyor.

Yaratacığı sonunlar bir yana, santralın inşasını Rus işçiler yapacak ve Akkuyu'da 10 bin kişilik Rus işçi köyü oluşturulacak.

Genel yükleniciliğini Rus Atomstroyexport firmasının yaptığı Akkuyu Nükleer Güç Santralı anlaşmasına göre, 60 yıl boyunca santral işletilecek ve Türkiye 2018'de ilk nükleer enerjisine kavuşacak. Santralın net kârının yüzde 20'si Türk Hazine'sine aktarılacak. Türkiye Elektrik Taahhüt ve Ticaret A.Ş. (TETAŞ), 15 yıl boyunca üretilmesi planlanan elektriğin sabit miktarlarını, 12.35 ABD senti/kWh ağırlıklı ortalama fiyattan (KDV hariç) satın almayı garanti edecek.

60 yıl boyunca işletilecek ve Rusya'nın kontrolünde devam edecek ortaklıkta 'Rusya'nın payı hiçbir zaman yüzde 51'den az olmayacak.'

Daha önce, bu konudaki ihale iptal edildi ve şimdi ihalesiz olarak Rusya ile anlaşma yapıldı. Santral sadece Doğu Akdeniz'de değil, tüm Türkiye'yi sosyal, ekonomik, ekolojik ve jeopolitik boyutlarda bir nükleer maceraya sürüklemesi açısından son derece riskli.

HER ŞEY RUSLAR'A EMANET

BU anlaşma sonucu, geleceğimiz de Rusya'ya teslim edilmiş durumda. Anlaşma uyarınca sahibi yüzde 100 Rusya olan bir proje şirketi kurulacak. Türk tarafı bedelsiz olarak araziyi Rus şirketine devredecek.

Yani Ruslar Akkuyu'da adeta İncirlik gibi özerk bir üs elde etmiş olacaklar. Santralin yakıtı da Rusya'nın TVEL şirketi tarafından sağlanacak.

Akkuyu, bir ülke sınırları içinde bulunup da sahibinin bir başka ülke olduğu, dünyanın ilk nükleer santralı olacak.

Hiç bir ülkede yabancı bir devlet, başka bir ülkede nükleer santralın hem finansmanını hem inşaatını hem de işletmesini yüklenmedi.

Nükleer teknolojiyi savunan akademisyenler dahi bu duruma isyan ediyor.

Türkiye'nin doğalgaz dış alımında Rusya'ya bağımlılığı yüzde 64, petrolde yüzde 33'ü aşarken, nükleer santral ile bu oran enerjideki bağımlılığı yüzde 80'e çıkaracak..
 

NEDEN BU RİSK ALINIYOR?

NÜKLEER endüstri, övülmeye devam edilse de gelişmiş ülkeler bile nükleer enerjiye açıkça "hayır" demiştir:

• Avusturya'nın tek reaktörü Zwentendorf (Siemens) 1978'de (Amerika'daki TMI ve eski Sovyetler Birliği'ndeki Çernobil kazalarından da önce) hiç işletilmeden kapatıldı.

• İtalya, Çernobil faciasından sonra tüm reaktörlerini 1987'deki ulusal bir referandumla kapattı.

• İspanya'da da 3 reaktör kapatıldı.

• İsveç ve Almanya nükleer enerjiden vazgeçme kararı aldılar

• ABD ve Kanada, 1978'den bu yana yeni sipariş vermedi.

•Avustralya, Küba, Meksika, Portekiz, Yunanistan, İskoçya, Hollanda, İsviçre, Norveç, Endenozya, Vietnam, Tayland ve daha pekçok ülke nükleer planlarını terk etti.

Nükleer enerjiden kaçışın nedeni çoğu zaman Çernobil kazası olarak gösterilir ya da gösterilmek istenir.

Çernobil'den kaynaklanan radyoaktif serpinti 160 bin kilometrekare toprağı kirletmiş, en az 9 milyon insanı etkilemiş ve 400 bin kişinin evinden olmasına yol açmıştır.

800 bin kişi kaza sonrasındaki temizlik çalışmalarına seferber edilmiş; çocuklardaki tiroid kanserleri 100 kattan fazla artmıştır.

Kazanın Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'ya maliyeti, 352 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Çernobil kazası gerçekten de şu ana kadar olan nükleer kazalar içinde en büyüğüdür ama nükleer endüstrinin iddia ettiği gibi meydana gelmiş tek kaza değildir. Ayrıca kazaların sadece eski "Rus" teknolojilerinde meydana geldiği de tam bir yalandır. Bırakın Çernobil'i, en modern teknoloji ve standartların eksik olmadığı Japonya'da bile kazaların ardı arkası gelmemektedir.

9 Ağustos 2004'te, Mihama Nükleer Santralı'nda meydana gelen kazayı, BBC, Japonya'nın tarihinde yaşadığı en büyük nükleer kaza olarak duyurdu.

Bugün hiçbir sigorta şirketi bir nükleer facianin sonuçlarını sigortalamazken, Türkiye'nin başka seçenekleri varken neden böyle risklere giriliyor anlamak mümkün değil...