BOĞAZ sırtlarındaki erguvan ağaçları tomurcuklandığında, duyguları kuşatarak rahiya yayan ılık rüzgâr doğadaki bahar şöleninin habercisidir. Geçen gün baktım da, erguvan ağaçlarının bazıları çiçek açmış, tomurcuklar da açmak üzere. Diğer tarafta her renginde ayrı bir anlam yüklü olan laleler... Esas duruşlu narin yapılarıyla huzurun egemenliğine ayna tutuyormuş gibi bir halleri var.

Hayatın göbeğinde, zihinlere büyüleyici güzellikler nakşederek besleyen, müthiş bir renk armonisi. Coşkulu bir festivali anımsatıyor. Siz de bilirsiniz; nasıl ki, Anglosakson kültürde kırmızı renk güç ifadesidir. İşte tıpkı onun gibi; Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde mor, tam anlamıyla güç ve zenginliğin alâmetifarikası gibidir. Yönetenlerin vazgeçilmez rengi olmuştur. Mesela; Bizans döneminde geleceğin imparatorları sarayın mor odasında dünyaya gözlerini açar açmaz, hemen üzerlerine mor bir kaftan giydirilirmiş. Yaşı ilerledikçe de, imparatorluğa yaklaştığı düşünülerek kaftandaki morun tonu koyulaştırılırmış. Hatta bazı soylular damarlarında dolaşan kanın da mor renk olduğunu düşünürlermiş.

Mor, asaletin olmazsa olmazı mı?

Bundan tam 76 yıl sonra, yani 3 Nisan 1930’da, 1580 sayılı belediyeler kanunu yürürlüğe girdiğinde belediye hizmetleri de verilmeye başlıyor. Çok partili döneme geçildikten tam 40 yıl sonra, yani; 1986 yılında bakıyorsunuz ki, İstanbul’da 14 ilçe var. Hepsi İstanbul Belediyesinden hizmet alıyor. Tabii, o tarihte, Yalova da İstanbul’un ilçeleri arasında bulunuyor. 1987’de Büyükçekmece, Kâğıthane, Pendik ve Ümraniye’nin, ilçe olması ile tablo değişmeye başlıyor. Ve rahmetli Turgut Özal’ın gayreti ile İstanbul’da ilçe belediyeleri teşekkül ettiriliyor. Tabii, İmkânlar çok kısıtlı. Eldeki mevcut tek katlı eski binalarda, adeta baraka gibi yapılarda ilçe belediyeleri kuruluyor. Seçilip mazbatasını alan Belediye Başkanları kendi özel otomobilini makam arabası olarak kullanıyor. Bakın mesela; şimdiki Avcılar, o tarihte belde belediyesi, Küçükçekmece, Bağcılar, Güngören, Bahçelievler filan, hepsi Bakırköy’ün mahallesi konumunda. 1990 yılına gelindiğinde tablo ilçe sayısını 25 olarak gösteriyor. Her ne ise uzatmayalım; şimdi, yani günümüzde, yanılmıyorsam, İstanbul’da 39 ilçemiz, 782 mahallemiz, 152 köyümüz var. Nüfus da 16 milyon civarı.

Küresel ısınma ivmelenirse

Halen göç almaya devam eden İstanbul’a isterseniz şimdi de başka bir pencereden bakalım. Mesela, trafik meselesi dahil, mevcut bütün sorunları bir kenara bırakalım. Sizin de dikkatinize takılmış olabilir. Uzmanlar iklim değişikliklerine dikkat çekiyor. Birkaç yıl sonra, küresel ısınmanın ivme kazanabileceğine işaret ediyorlar. Tabii, durumun vahameti zihinlerde canlandırılabiliyor ise 2023’te İstanbul’un ciddi bir su sorunu ile karşı karşıya kalabilme ihtimalinin, ne zaman gündemin kapsama alanına gireceğini düşünmemek elde değil. Bunları yazdığımızdan dolayı umarım felaket tellalı gibi algılanmayız. Evet; İstanbul’da heyecan dorukta, rivayet muhtelif; saygı ile karşılayacağımız YSK kararı muhtemelen bu hafta ortasından sonra gündem oluşturabilir. Mutlu günler efendim.