BOĞAZ sırtlarındaki erguvan ağaçları tomurcuklandığında, duyguları kuşatarak rahiya yayan ılık rüzgâr doğadaki bahar şöleninin habercisidir. Geçen gün baktım da, erguvan ağaçlarının bazıları çiçek açmış, tomurcuklarda açmak üzere. Diğer tarafta her renginde ayrı bir anlam yüklü olan laleler... Esas duruşlu narin yapılarıyla huzurun egemenliğine ayna tutuyormuş gibi bir halleri var. Hayatın göbeğinde, zihinlere büyüleyici güzellikler nakşederek besleyen, müthiş bir renk armonisi. Coşkulu bir festivali anımsatıyor. Sizde bilirsiniz; nasıl ki, Anglosakson kültürde kırmızı renk güç ifadesidir. İşte tıpkı onun gibi; Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde mor, tam anlamıyla güç ve zenginliğin alâmetifarikası gibidir. Yönetenlerin vazgeçilmez rengi olmuştur. Mesela; Bizans döneminde geleceğin imparatorları sarayın mor odasında dünyaya gözlerini açar açmaz, hemen üzerlerine mor bir kaftan giydirilirmiş. Yaşı ilerledikçe de, imparatorluğa yaklaştığı düşünülerek kaftandaki morun tonu koyulaştırılırmış. Hatta bazı soylular damarlarında dolaşan kanın da mor renk olduğunu düşünürlermiş.

Mor, asaletin olmazsa olmazı mı?

İlginçtir; Osmanlı da İstanbul”u erguvan mevsiminde ele geçirmiş. Mesela, saltanat kayıkları boğazın serin sularında, Küçüksu”daki av köşküne doğru süzülerek ilerlerken, Sultan üzerindeki mor kaftanı ile fark edilirmiş. Şimdi bütün bunları alt alta koyalım. Tarih süresince İstanbul”un ev sahipliği yaptığı medeniyetleri erguvanların mor rengi ile etkisi altına almış olduğunu insanın aklından geçirip düşünmemesi elde değil. Tabii bu arada renk psikolojisi penceresinden bakıldığında; mor rengin zihin ile duyguların uyumunu teşvik etmesinin yanı sıra, zihinsel denge ve istikrara katkıda bulunduğu yönünde bilgilerin literatürde yer aldığını belirtmeden geçmeyelim.

7/24 yaşayan şehir

Dünya”da, iki kıta üzerine kurulmuş, ortasından deniz geçen, tarihsel derinliği olan, kültürel ve doğal güzelliklerle mücehhez başka bir şehir var mı? Herhalde bu yüzden; “İstanbul dünya şehri...”diyoruz ya! Ha; birde, sanayi kenti. İş hacmi neredeyse koskoca ülke ekonomilerine tekabül ediyor. Dahası; her köşesinde farklı kolektif dinamiklerin hayatiyetini sürdürdüğü 7/24 yaşayan bir mega kent... Büyüme öyküsünün kronolojisine şöyle bir göz atalım; İstanbul”da ilk belediye hizmeti kanuni esasiden önce, 1854 de kurulmuş olan şehremaneti teşkilatı tarafından verilmiş. Şehremaneti”nin kuruluşundan tam 76 yıl sonra da, yani 3 Nisan 1930 da, 1580 sayılı belediyeler kanunu yürürlüğe girdiğinde belediye hizmetleri de verilmeye başlıyor. Çok partili döneme geçildikten tam 40 yıl sonra, yani; 1986 yılında bakıyorsunuz ki, İstanbul”da 14 ilçe var. Hepsi İstanbul Belediyesinden hizmet alıyor. Tabii, o tarihte, Yalova”da İstanbul”un ilçeleri arasında bulunuyor. 1987 de Büyükçekmece, Kâğıthane, Pendik ve Ümraniye”nin, ilçe olması ile tablo değişmeye başlıyor. Ve rahmetli Turgut Özal”ın gayreti ile İstanbul”da ilçe belediyeleri teşekkül ettiriliyor. Tabii, İmkânlar çok kısıtlı. Eldeki mevcut tek katlı eski binalarda, adeta baraka gibi yapılarda ilçe belediyeleri kuruluyor. Seçilip mazbatasını alan Belediye Başkanları kendi özel otomobilini makam arabası olarak kullanıyor. Bakın mesela; şimdiki Avcılar, o, tarihte belde belediyesi, Küçükçekmece, Bağcılar, Güngören, Bahçelievler filan, hepsi Bakırköy”ün mahallesi konumunda. 1990 yılına gelindiğinde tablo ilçe sayısını 25 olarak gösteriyor. Her ne ise uzatmayalım; şimdi, yani günümüzde, yanılmıyorsam, İstanbul”da 39 ilçemiz,782 mahallemiz, 152 köyümüz var. Nüfus da 16 milyon civarı.

Küresel ısınma ivmelenirse

Halen göç almaya devam eden İstanbul”a isterseniz şimdi de başka bir pencereden bakalım. Mesela, trafik meselesi dahil, mevcut bütün sorunları bir kenara bırakalım. Sizinde dikkatinize takılmış olabilir. Uzmanlar iklim değişikliklerine dikkat çekiyor. Birkaç yıl sonra, küresel ısınmanın ivme kazanabileceğine işaret ediyorlar. Tabii, durumun vahameti zihinlerde canlandırılabiliyor ise, 2023 de İstanbul”un ciddi bir su sorunu ile karşı karşıya kalabilme ihtimalinin, ne zaman gündemin kapsama alanına gireceğini düşünmemek elde değil. Bunları yazdığımızdan dolayı umarım felaket tellalı gibi algılanmayız.

Evet; İstanbul”da heyecan dorukta, rivayet muhtelif; saygı ile karşılayacağımız YSK kararı muhtemelen bu hafta ortasından sonra gündem oluşturabilir.

Mutlu günler efendim.

Not: Yazarımızın yazısı dünkü nüshada sehven eksik girmiştir, düzelterek yeniden yayılıyoruz.