Nazilli Beşeylül Ortaokulu 8'inci sınıf öğrencisi Dilvin Ak, 31 Aralık Salı günü gece saatlerinde karın ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle, yakınları tarafından ilçedeki özel hastaneye götürüldü. Gecenin ilerleyen saatlerinde fenalaşan Dilvin, yoğun bakıma alındı ancak burada doktorların tam çabasına rağmen yaşamını yitirdi.

OTOPSİ YAPILDI

Dilvin'in ölümü şüpheli bulunup, savcının talimatıyla cesedi, otopsi için Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Adli Tıp Kurumu morguna gönderildi. Otopsi işleminin tamamlanmasının ardından Dilvin'in cenazesi, yakınları tarafından perşembe günü, Nazilli'nin kırsal Durasıllı Mahallesi Camii'nde öğlen kılınan namazın ardından mahalle mezarlığında toprağa verildi.

'ELİNİ ISIRABİLİR MİYİM' DEMİŞ

Torununu kendisinin büyüttüğünü ve göz göre göre yaşamını yitirdiğini söyleyen Servet Akoğlan, şöyle konuştu:

"İki torunum var. Kızım Fadime Akoğlan, ikinci torunum Dilvin'in doğumundan 55 gün sonra, eşi Çetin Ak'tan boşandı. İki torumun da velayetini üzerime aldım. Onları ben büyüttüm. Torunum Dilvin, 28 Aralık'ta rahatsızlanmış, karın ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle annesi Nazilli'deki özel hastanenin acil servisine götürmüş. Gribal enfeksiyon olduğunu söyleyip, ilaç yazmışlar. Annesi, 'Durumu kötü, en azından bir serum taksaydınız' demiş. Ancak, yer olmadığını söyleyip, eve göndermişler. Hemen aile hekimine gidip, torunum için 2 günlük rapor aldık. Ancak 31 Aralık'ta torunumun durumu daha da ağırlaşınca, tekrar aynı özel hastaneye götürdük. Ben otomobilimi park edene kadar annesi, tekerlekli sandalye ile doktorun yanına götürmüş. Ben de peşlerinden yetiştim. Doktor torunum Dilvin'e tekerlekli sandalyeden inmesini söyledi. Ancak, 'İnemiyorum. Ayakta duracak halim yok" demesi üzerine doktor, torunumun yatırılmasını istedi. Ancak, bu sırada torunum bayılıp, sedyede kusmaya başladı. Doktor 4 serum taktırdı. Torunum, bir ara kendine geldi, 'Sürekli olarak karnım ağrıyor, dayanamıyorum' diyordu. Gerekli filmleri çekilip, tahlillerini yaptılar. Saat 22.00 sıralarında servise aldılar. Torunum karnı ağrıdığını söyleyip, sürekli ağlıyordu. Saat 24.00'de tekrar kusmaya başladı. Çok sancısı vardı. Bir ara anneannesine 'Elini ısırabilir miyim?' demiş. O da dayanamayıp, kabul etmiş. Halen diş izleri eşimin elinde duruyor."

'İĞNE 18 YAŞINDAN KÜÇÜKLERE VURULMAZMIŞ'

Hastanede bir ara kızı Fadime Akoğlan'ın ortadan kaybolduğunu fark ettiğini belirten Akdoğan, daha sonra yaşananlar şöyle anlattı:

"Hemşirelerin odasına gittiğini öğrendim, peşinden gittim. Orada genel cerrah ile çocuk doktoru aralarında tartışıyorlardı. Cerrah, 'Çocuğun hiçbir şeyi yok. Bu psikolojik bir olay. Belirli periyotlarla bağırıyor. İğne yapalım' demiş. O sırada elinde bir şırınga ile bir hemşire içeri girdi. Bunun üzerine kızım Fadime, 'Baba, Dilvin'e iğne yapılsın mı?' diye sordu. Çocuk doktoru, 'Bu iğne nefesini keser yaptırmayalım' demiş. Sonradan öğrendiğimize göre o iğne, 18 yaşından küçüklere vurulmazmış. Ancak, iğne vurdular. Saat 05.30 sıralarında torunumun durumu daha da ağırlaştı. Yoğun bakıma aldılar. Doktor bana, 'Hiç korkma, bunlar psikolojik olay. Bundan insan ölmez' diyerek, sakinleştirmeye çalıştı. 'Her şey temiz' dedi. Biz de güvendik. Yoğun bakımının kapısında bekliyordum. 15-20 dakika sonra doktor çıktı, 'Çocuğun nefesi kesildi' dedi ve içeri girdi. 5 dakika sonra tekrar çıkıp, 'Çocuğun kalbi durdu, tekrar çalıştırmak için uğraşıyoruz' dedi. Şok oldum."

'İĞNEYLE TORUNUMU ÖLDÜRDÜLER'

Torununun duran kalbinin çalıştırılamadığını belirten Akdoğan, "O an dünyam karardı. Şikayetçi olmamız üzerine doktor, torunumun ölümünü şüpheli bulup, otopsi yapılması için Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi Adil Tıp Morgu'na gönderdi. Otopsi sonucunda gerçek ortaya çıkacaktır. Vurdukları o iğne ile torunumun nefesini kesip, öldürdüler. Ölümünde hastanenin ihmali olduğunu düşünüyorum" diyerek, tepkisini dile getirdi.

Hastane yönetimi ise, konuyla ilgili açıklama yapmadı.