Koronavirüs salgınıyla mücadele sürerken, bir açıklama da Türkiye Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Nazım Yılmaz'dan geldi.

Yılmaz'ın açıklamaları şöyle:

- Sokağa çıkma yasağı bir salgın yönetimi biçimi değildir. Salgın yönetiminde karantina, izolasyon, toplumsal harketlilik kısıtlaması, üretimin durdurulması, çalışanların evlerine gönderilmesi ve gerekli kişilere temel gıda ürünlerinin sağlanması uygulamaları vardır. Bu uygulamada katı bir izolasyon vardır ama daha da önemlisi doğru bir planlama yapılması gerekir. 
- Önemli olan soru şu: Bu salgını nerede karşılamak, durdurmak istiyorsunuz? Eğer sağlık çalışanlarınızla beraber sokaklarda, mahallelerde bu salgını karşılarsanız doğru yaparsınız ancak katı bir izolasyon uygulamayıp salgını hastanelerde karşılamaya ve durdurmaya çalışıyorsanız yanlış yaparsınız.

- Sağlık Bakanlığı sokak sokak, ev ev hemşire, ebe ve hekimlere bölgelendirme yapmalı; tespit, tanı ve tedaviyi bölge bölge uygulamalı. 

- Ancak şu an bir sağlık çalışanının düzenli olarak ilgilendiği hasta grubu yok. Bir aile hekimi birçok yerden gelen hastayla ilgileniyor. Oysa ona verilmiş bir bölgesi, mahallesi olsa duruma hakimiyeti artar, hekim ebe ve hemşireleriyle ona verilen mahalleyi tarar. Salgını ancak bu şekilde yönetebilirsiniz.

- Şu anki hareketlilik devam ettiği sürece salgın kontrol altına alınamayacak. Hastalık çok yayıldı ve çok fazla taşıyıcı var dışarıda. 

- Toplumsal hareketlilik kısıtlanmadığı sürece de daha çok yayılacak çünkü bu insanların birbirleriyle etkileşimi durmayacak. Bugünkü sağlık sistemi bu salgınla baş edemez. Corona virüsü biter, bir diğeri başlar. Çünkü bu sistem yüzünü topluma dönmüyor, ilaca ve tedaviye dönüyor. Bu Avrupa’da da böyle. İstediğiniz kadar teknoloji geliştirin yüzünüzü topluma dönmeden salgını yenemezsiniz.

- Türk Tabipler Birliği, bilgi birikimi, ekip anlayışı, halkçı hekimleriyle bu salgının önlenmesinde büyük bir kozdur. TTB neden göz ardı ediliyor? Pandemi kurulları oluşturuldu ama tabip odaları, halk sağlıkçıları bu kurullara neden almadılar? Örneğin biz daha önce şehir hastanelerine karşı çıkmıştık, çok büyük olduklarını ve çağ dışı bir uygulama olduğunu söylemiştik. Ancak dinlemediler. Şimdi şehir hastanelerinde hastalık çok fazla yayılıyor, çünkü insanlar oraya gidene kadar pek çok kişiyle temas ediyorlar ve oradaki kalabalığa da yayıyorlar.

- Bizim, sözünü söylemekten çekinmeyen, halk sağlığını gözeten hekimlere ihtiyacımız var. Yöneticiler sağlık çalışanlarının taleplerini dinlemek istemiyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi? Bu alışkanlıklar bırakılmalı. Bu mevkiye liyakatli kişiler getirilmeli. Sağlık sisteminin şeffaf bir şekilde yönetilmeye ihtiyacı var.

- Sağlık çalışanlarının sağlığını gözetmek çok önemli. Hala çalışma koşullarında çok büyük sorunlar var. Bu koşullar düzeltilmeli, sağlık çalışanlarına sürekli test yapılmalı, hasta olanlar tedavi altına alınmalı. Çünkü bizim çok fazla kişiyle temasımız var. Hastalığın temel yayıcı gruplarından biri de bizleriz. Kişisel koruyucu ekipmanlar eksik olmamalı ve özellikle de riskli bölgelerdeki çalışma koşulları iyileştirilmeli. Bunlar yapılmazsa bu sistemle salgını durduramayacağımız ortadadır.

- COVID-19 hastalarını yüksek ateş, öksürük ve giderek artan solunum sıkıntısı bulgusuna göre sıralıyoruz. İshal, koku ve tat alamama gibi diğer belirtileri de değerlendirebiliriz ama şu anda bunlar ön plana çıkartılacak bulgular değil. Bu belirtileri yaşayan kişilerin evde sosyal izolasyon sağlamaları yeterli.

- Gelen hastalara ya direkt hastanede yatılı tedavi uyguluyoruz ya da şüpheli bir durum varsa evine gönderiyoruz. Evine gönderdiğimiz hastalar tamamen kendini izole etmeli, kaldıkları oda, yemekleri ayrı olmalı. Eğer test sonuçları pozitif ise bu hastaları geri çağırıyoruz. Burada dikkat edilmesi gereken, test sonuncu negatif ama aslında COVID-19’lu hastalar. Örneğin Çin’deki vakaların yüzde 40’ı böyle oldu. 

Editör: Haber Merkezi