Anadolu ve Balkanlar'ın Türkleşip müslümanlaşmasındaki etkisiyle adı etrafında menkıbeler oluşmuş bir alperen.

Kaynaklarda; ''mücahid-gazi, gazi derviş, alperen, mübarek zat, ermiş'' gibi, sıfatlarla anılan Sarı Saltuk Sünni, Alevi ve Bektaşi çevrelerince farklı yönleriyle benimsenmiş önemli bir isimdir. Anadolu ve Rumeli'nin Türkleşip İslamlaşmasında etkin rol oynamasına rağmen bu yönü mitolojik kimliğinin gölgesinde kalmıştır. 

Hayatından daha çok menakıbname türündeki eserlerde bahsedildiğinden tarihi kimliğini tesbit etmek güçtür. 

Hakkında kaleme alınmış müstakil eserlerin en önemlisi Cem Sultan'ın, onun türbesini ziyaret edip menakıbını dinledikten sonra Ebülhayr Rumi'ye yazdırdığı Saltukname'dir. 

Hayatının 697'ye kadar olan dönemi tarihi bilgilerle kısmen irtibatlandırılabilmektedir; 661'den öncesine ait bilgiler muğlaktır.

Yakın zamana kadar Sarı Saltuk'tan bahseden en eski kaynak İbn. Battuta'nın Seyahatname'si olarak bilinmekteydi. İbn Battuta, 732 yılında Bizans'a gidiş ve gelişinde uğradığı Baba Saltuk kasabasında bugünkü Romanya'da Babadağı olmalıdır. 

Sarı Saltuk hakkında dinlediği menkıbevi hikayelerden bahseder. 

Bazı araştırmacılar, Baba Saltuk kasabasının Güney Rusya stepleri taraflarında bulunduğunu söylerse de onların bu görüşünü destekleyen fazlaca delil yoktur. 

Diğer taraftan Kuzey Dobruca'daki Babadağı kasabasının en azından XV. yüzyılın ikinci yarısından beri Sarı Saltuk kültünün merkezi olduğu bilinmektedir. 

1913'te Jean Deny, Babadağı'nın Sarı Saltuk ile özdeşleştiğini ve buranın onun kasabası olduğunu söylemiştir. 

Arap coğrafyacısı Ebü'l-Fida'nın 721'de tamamladığı Tak,vimü'l-büldan'a göre Kuzey Dobruca'da Babadağı'nın kuzeybatısındaki İsakça'da halkın çoğu müslümandı. 

İsakça o sırada bağımsız müslüman bir yönetici olarak, kendi adına para bastıran Nogay Han'ın başşehriydi. Bu bilgiler, Sarı Saltuk'un Türk müslüman kültürünün hakim olduğu bir çevrede yetiştiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Yazıcıoğlu Ali'nin Oğuzname'sine göre; 660'ta Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus, Moğollar'ca desteklenen kardeşi Rükneddin Kılıcarslan'a yenilip beraberindeki Türkmenler'le birlikte İstanbul'a İmparator VIII. Mikhail Palaiologos'a sığınmış, imparator kendisine Dobruca'da yer gösterince beraberindeki Türkmenler'le Rumeli'ye geçerek buraya yerleşmiştir. 

Yazıcıoğlu, hıristiyan Türk hükümdarı Dobrotiç'ten sonra 1354-1386 bu yeri Dobruca olarak anan ilk tarihçidir. Dobruca'da iki kasabada otuz kırk obalık bir nüfus oluşturan bu Türk gruplarına Sarı Saltuk liderlik yapmış, ancak Bulgar beylerinin bölgede güç kazanmasıyla birlikte bunlar Batı Anadolu'ya geçerek Karesi'ye yerleşmiştir. 

Bir diğer rivayete göre İzzeddin Keykavus bir ara Enez'de hapse düşmüş, Kırım Hanı Berke tarafından kurtarılarak beraberindeki Türkmenler'le Kırım'a götürülmüş ve bir müddet Kefe'de yaşamıştır. Sarı Saltuk'un da içinde bulunduğu bu Türkmen topluluğu İzzeddin Keykavus'un 677'de vefatı ve hamileri Berke Han'ın ölümünden sonra tekrar Dobruca'ya dönmüştür. 

Sarı Saltuk burada 1293 yılına kadar yaşamış ve ölümünün ardından Babadağı'ndaki zâviyeye gömülmüştür. Yazıcıoğlu'na göre Dobruca halkı Sarı Saltuk'un vefatından sonra dinleri dahil bütün kimliklerini kaybetmiştir. 

Sarı Saltuk hakkında bilgi veren bir diğer kaynak yakın zamanlara kadar ihmal edilmiş olan Yusuf b. İsmail en-Nebhani'nin CamiO'u keramati'l-evliyao adlı eseridir. 

Nebhani kitabında Sarı Saltuk ''Saltuk et-Türkİ'' hakkında bilgi verirken buna Kemaleddin Muhammad Serrac er-Rifai'nin 715'te yazılmış olan Tüffah'u'l-ervah adlı eserini kaynak olarak gösterir. 

Serrac'ın verdiği bilgilere göre Berlin Staatsbibliothek, nr. 8734, vr. 110b Sarı Saltuk eski adı İsakça olan Dobruca'da yaşamış ve 697'de vefat ettiğinde zaman zaman inzivaya çekildiği dağın yakınlarına gömülmüştür. 

Buna göre Sarı Saltuk'un cesedi mezarından alınıp bilinmeyen farklı mezarlara konulmuştur. Bunun sebebi, o dönemde hüküm süren bir hıristiyan kralın cesedi alıp kendi siyasî emelleri doğrultusunda kullanmasına engel olmaktır. 

Nebhani, Serrac'ın Sarı Saltuk hakkındaki bilgileri, 

o zamanlar İslam dünyasında çok yaygın olan Haydariyye tarikatının mensubu olması ihtimali yüksek bulunan Seyyid Behram Şah el-Haydari'den aldığını kaydetmiştir. 

Bu durumda Tüffah'u'l-ervah 715 yılında yazılmış oluyor ki, bu da onun şimdilik İbn Battuta'nın Seyahatname'sinden önce Babadağı hakkında bilgi veren tek kaynak olduğunu göstermektedir. 

***

Türkiye sınırları içinde de birçok yerde Sarı Saltuk türbeleri vardır: 

Bunlardan Tunceli Hozat'ta aynı adla anılan tepedeki türbe Aleviler için önemli bir ziyaretgahtır. Diyarbakır'da şehrin merkezinde Gülşeniler Tekkesi diye bilinen tarihi yapılar arasında ona ait bir türbe mevcuttur. 

Niğde Bor'daki türbe edebi kaynaklarda adından bahsedilen bir ziyaretgahtır. (Kuddusi Divanı). 

Bektaşi kaynaklarına göre bu türbe; Sarı Saltuk'un Anadolu'yu dolaşmaya gönderdiği oğlu İbrahim Saltuk'a aittir.  

İznik'te şehir dışındaki özel bir arazide dört sütun üzerine kurulu etrafı açık bir başka türbe daha bulunmaktadır ki, hacca gidenler tarafından yolculuk öncesi ziyaret edilmektedir. 

Manisa Alaşehir'de Şeyh Sinan Camii yakınında da Sarı Saltuk adına bir türbe vardır. 

İstanbul'da Rumelifeneri binası içindeki sanduka ve kitâbeli kabrin de Sarı Saltuk'a ait olduğuna inanılmaktadır.

KAYNAKÇA:

Tüffah'u'l-ervah