GENÇ kız olmanın ilk eşiğine gelmişti Esma. Aklında, hayalinde istemeye gelenler, verdim gitti sözleri, ak duvaklar, gelinlikler, Beyaz at üzerindeki yağız delikanlılar rüyalarına çokça girmeye başlamıştı.

Evlenirse şehre gelin gidecekti, kararlıydı. Köyden ezelden beri tanıdığı ailelerin oğulları için yakıştıran oğlan annelerine bilhassa duyurmak istercesine şehre gelin gitmek isteğini ifade ediyordu çeşitli yollardan.

Annebabası, iki ağabeyi, bir yengesi ile her sabah erken kalkılıyor, gün ağarırken işler başlıyor, ikindi namazına kadar çalışmalar devam ediyordu. Arada çay ve yemek istirahatı yapılıyordu ama günün günden, bugünün dünden bir farkı yoktu.

Esma ahırı temizlerken, yatakları toplarken, bağı bahçeyi ayıklarken, sularken, hayvanları toplayıp, otlatırken, onları nahıra katarken, ya da nahır dönüşü onları alıp ahırlarına koyarken burnunun dibi sızlıyordu. Buna mal kokusu deniliyordu. Ahır kokusu, sığır kokusu, kümes kokusu da deniliyordu. Esma bu kokulardan bıkmıştı. Bu kokulardan kurtulmak için de tek yol vardı. Şehre gelin gitmek. 

Allah’ın sevdiği kuluydu. Allah her kulunu sever ama, böyle bir söz oluşmuş kültürümüzde. Nimeti bol verilen insanlar için, Allah’ın sevdiği kulu’ demek bir alışkanlık olmuştu. Böyle yorumluyordu Esma. Köyden çok önceleri şehre göçmüş şekergillerin oğlu köye gelecekmiş dediler. Esma’nın yüreği hızlı çarpmaya başladı. Şekergiller ailecek geldiler. Bir otomobilleri vardı 4 kapılı. Anne-baba, ve Zübeyir geldiler.

Köydeki herkes akraba idi. Bir eve, en yakınlarına, kardeşine misafir oldu Şekergiller. Yemeler-içmeler, sohbetler derken anne-baba köye gelişlerinin sebebini söylediler. Şakir’in hanımının aklına hemen Esma geldi. Ballandıra ballandıra Esma’yı anlattı. Esma’nın annesine haber salındı, -- -Hayırlı bir iş için bu akşam size geleceğiz. -Hay hay, buyurun.

Akşam gidildi. Hayırlı iş açıklandı. Esmanın keyfine diyecek yoktu. Zübeyir uzun boyluydu. Takım elbiseli ve kıravatlıydı. Şehre gelin gitmesi artık kesindi. Aylar geçti, töresel merasimler tamamlandı. Esma şehre gelin olmuştu. İki üç ay tatlı rüyalar içinde geçti.

Evde bir kedi vardı. Her taraf kıl ile doluydu. Esma kedi tüylerinden de son derece tiksinti duyuyordu. Ama olsun, ahır kokusu değil ya diyor, kendi kendini teselli ediyordu.

Birkaç ay daha geçince o kıravatlı Zübeyir bir köpek yavrusu getirdi eve. Sevimliydi hayvan. Esma da Zübeyir de dakikalarca köpekle oynuyorlardı. Kedi de onlara katlıyor ve çok zevkli dakikalar geçiriyorlardı. Aradan birkaç ay daha geçti. Esma’nın annesi kızını ziyarete geldi. Hamile kalıp kalmadığını da çok merak ediyordu. Kadın eve girdiğinde burnuna kesif bir köpek kokusu geldi. İçeri girince kokunun sebebini anladı.

Odalar köpek kokuyor ve etrafta oturacak temiz bir yoktu. Her yerde kedi tüyleri bulaşmıştı. Sabah kahvaltıdan önce de Zübeyir ayrım saat kadar köpeği gezdiriyordu. Anne çok şaşırmıştı. -Kızım sen, ahır kokusundan kurtulmak için şehre gelin oldun.

Hayvan tezek ve gübre kokusundan kurtulmak istiyordun. Nahıra hayvan katıp, almaktan usanmıştın. Şimdi görüyorum ki evin ahırdan beter kokuyor. Evde oturacak temiz yer yok. Esma derinden bir nefes alarak cevap verdi annesine. -İnsan ne isterse hayırlısını istemeliymiş anne. Öğrendim bunu ama iş işten geçti. Şehirli olmak böyle bir şeymiş meğer.