Ah dünya...Yalan dünya...

Sevdiklerimizi birer birer koparıp alırken öbür dünyaya...

En sevdiğimizi de aldın ya sonunda...

Aşk olsun!

Biz şimdi kimi arayacağız?

En sıkıntılı anımızda kimden medet umacağız?

Dertlerimizi kim unutturacak bize?

Dünyanın en güzel kahkaha atan adamının kahkahasını duyamayacak mıyız artık?

Dara düştüğümüz anlarda “Nasıl olsa Ankara’da Taki abim var, problemimizi çözer” diyemeyecek miyiz?

Ah dünya... Yalan dünya...

Yine de teşekkür ediyorum sana.

Beni Taki abimin sevdiği insanlardan biri yaptın ya...

Onunla tanışmama neden oldun ya...

20’li yaşların başından 55 yaşına geldiğim şu günlere kadar dostu olmama, “Sen benim büyük oğlumsun” demesine yol açtın ya...

Yine de teşekkür ederim sana. Eminim ki son anlarında...

Ecel geldiği zaman yanı başına... Bir kahkaha daha atmıştır mutlaka.

Demiştir ki Cemal Süreya’nın dediği gibi;

Ölüyorum Tanrım

Bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum Tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

Fena değildir...

Üstü kalsın...

Bahşiş bırakmaktaki cömertliğini yine göstermiş, ecelini de kahkahasına ortak etmiştir; inanırım buna.

O orada kahkahasını atmıştır atmasına da...

Peki biz ne yapacağız Taki abi?

Biz sensizliğe nasıl alışacağız?

“Ankara’da Taki abimiz var nasıl olsa” yerine...

Ecel bizim de canımızı almaya geldiğinde...

“Öbür tarafta Taki abimiz var nasıl olsa” mı diyeceğiz?

Ah be Taki abi. Seni unutmak mümkün mü?

Ama nasıl olsa yine görüşeceğiz.

Korkmuyorum ölümden de artık; ecel nedir ki?

Nasıl olsa oradasın; bizi kahkahalarınla karşılarsın değil mi?