SEVINIRIZ. Hoşumuza giden bir oluşum karşısında seviniriz. İstediğimiz olursa, muhatabımız bizi anlarsa, beklentimize olumlu yaklaşırsa, seviniriz. Duygularımıza müspet yaklaşım ve kabul gördüğümüzde seviniriz. Ama düşünmek gerek. Baazan bizim sevindiğimiz şey, başkasının üzüntüsü olabilir. Her yarışmada, her müsabakada, her maçta bir kazanan ve kaybeden varsa, kazanan sevinecek ama kaybeden, yenilen, mağlup olan üzülecektir. Bir savaşta, çatışmada, kavgada, münakaşada, tartışmada kazanan taraf sevinecek, ama öteki tarafta yer alan üzülecek. Sadece üzülmek de değil, bir taraf sevinç delisi olurken öteki taraf hayatını kaybetmiş, haysiyeti zedelenmiş, onurunu kaybetmiş olabilecektir. Aşırı sevinmek, şımarmak çok tehlikelidir.

Sevinmenin de bir ölçüsü olmalıdır. Ilımlılık her zaman tavsiye edilen bir aklıselim davranış şeklidir. Sizin sevindiğiniz şeyin bir mağduru varsa o tarafı da düşünmek, hesaba katmak gerek.

Zaten sevinmede aşırılıklara gidildiğinde olanlar olur. Düğünlerde, şenliklerde, eğlencelerde, taraf olunan takımın galibiyetinde silahına sarılarak havaya ateş eden bir sevinme halimiz var ki evlere şenlik…

O sevinç şımarıklığı ve ölçü tanımazlığıyla havaya sıkılan mermi gider, çocuğa, kadına, yaşlıya, hastaya, ya da dağ gibi bir adama saplanıverir. Ölümler, sakatlanmalar ve bir hayat boyu ıstırabın sebebi olur. Böyle zavallı sevinmelerden uzak durmak gerek.

Bir yere memur ya da işci alınacaktır. Yüzlerce kişi başvurur. Ama 2 kişi alınacaktır. Sevinecek olan, şükürler edecek olan iki kişinin yanı sıra, kaybedecek yüzlerce kişi üzülecek, elemlenecek, talihine küsecek, birilerini suçlayarak günaha girecektir.

Gazetelerin eleman aranıyor ilanlarını takip eden işsizlerden ise birisi. Bir umutla o adrese gidecek, ya da telefon edecek, ya da yeni iletişim araçlarından biriyle o iş yerine, eleman arayan adrese ulaşacaktır. Genellikle şöyle olur. ‘Maalesef sizden önce gelen birini aldık.’ ‘Alındı’. O iletişim aleti her neyse yere çalınacak kadar kızılır. Talihe küsülür, sövülür. Ama daha önce ulaşıp işe alınan sevinmiş olacaktır. Sevinmek böyle bir şey işte. Tek kişiyi ilgilendiren bir olay değildir. Her sevinmenin arka bahçesinde üzülen birileri hem de çok sayıda birileri vardır. O kaybedenin siz olabileceğini hiç unutmadan sevinmekte ölçüyü kaçırmamak gerek.

Okulda sınav kazanmak, istenen bir okula giriş sınavını kazanmak, engel aşmak. Hayatımıza devam ederken küçüklü büyüklü engeller konulmuştur. O engelleri aşmak sevinme sebebidir. Ama o engelleri aşamayanlar da sizin gibi insan. Onların da anne-babaları, kardeşleri, akrabaları, çoluk-çocukları var. Onların da başarısı için dua edenler var. Herkesin ettiği, edeceği duayı uygun şartlarda kabul edecek bir Allah var. Allah’ın var olduğunun en temel şahidi duaların er veya geç kabul ediliyor olmasıdır.

Fazilet nedir? Fazilet olgunluktur, aklıselimdir, vicdandır, ölçüdür. Sevinirken de ölçülü olmak erdemdir. Üzülürken de. Yunus Emre mısraları burada da rehberlik eder insanlara. Ne varlığa övünürüm Ne yokluğa yerinirim, diyebilmek gerek.

İnsan haddini bilmeli. Ama her insan. Haddi aşmamalı. Had sınır demektir. Sevinmenin de , üzülmenin de bir sınırı var ve bu sınır hayatın sınırıdır.

Üzülürken de sınır tanımak gerek. Üzüntüden bağırıp-çağıran, başkalarının hayatına ya da en azından kendi hayatına kıymak, bunun için girişimde bulunmak da asla fazilete uygun değildir.

Allah herkesi sevindirsin. Ama sevinirken ölçüden de uzaklaştırmasın. Ölçüsüz sevinme ölçüsüz üzüntünün ebesi olmasın. Ölüm nasıl hayatın varlık sebebi ise sevinme de üzülmenin sebebi ve ebesi olabilir. Ölçü, mutlaka ölçü.