OSMANLILARDA, fetva vermekle vazîfeli ilk zat, Osman Gazinin kayınpederi Şeyh Edebalî'dir. Onun vefatı ile talebesi Dursun Fakih,Osmanlılara müftî şeyhül-islam olmuştur.Devletin kuruluş devirlerinde müftîlik kadılık ve müderrisliğin aynı şahısta toplandığı oldu. Mesela Hızır Bey ve Molla Hüsrev hem kadı hem de müftî idiler.

Osmanlılar da ilmiye sınıfına dahil olan müftîlere; ''reîs-ül-ülema ve müftî-yül-enam'' gibi ünvanlar da verilmişti. Yavuz Sultan Selim Han zamanında 1512-1520 şeyhül-islamdan Ahmed ibni Kemal Paşaya Müftî-yüs-sekaleyn ''insan ve cinlere fetva veren'' ünvanı verilmişti. Kanunî Sultan Süleyman Han zamanına 1520-1566 kadar şeyhül-islamlık tevcihinde uyulması zarurî bir kanun yokken, Ebüssü'ud Efendi'nin hazırladığı bir düstur kanun'la Rumeli kazaskerliğinden sonra terfî edilen bir makam haline geldi. Pek nadir olarak Anadolu kazaskerlerinden de şeyhülislamlar görüldü.

1574 îtibaren, şeyhül-islamlar ilmiye sınıfının başkanı oldu ve bütün kadılar, müftîler ve müderrisler onun emrine verildi.

Şeyhül-islamları bizzat padişah tayin ederdi.

Şeyhül-islamlığa getirilen zatı, saraydan gelen on beş kadar görevli evinden alarak Paşa kapısına, sadrazama götürürlerdi. Oradan saraya gelip padişah huzuruna çıkarlardı.Padişah, dîne ve ilme duyduğu saygıdan dolayı şeyhül-islam adayını ayakta karşılardı. Sonra, namzede, kendisini şeyhül-islam tayin edeceğini söylerdi. O da kabul ederse şeyhül-islamlara mahsus ferve-i beyda denilen beyaz çuhaya kaplı erkan samur kürk giydirmek suretiyle tayin muamelesini yapar ve aynı suretle onunla beraber huzurda bulunan sadrazama da samur hil'at giydirir ve avdetlerine müsade ederlerdi.

Bu suretle saraydan çıkan sadrazamla şeyhül-islam alayla at başı beraber Babıalîye gelirler, bir müddet oturup; kahve, şerbet, gülsuyu ve buhur ikram edilir ve bu sırada Babıalîdeki hükumet erkanı şeyhül-islamı tebrik ederlerdi.

1826 yılına kadar şeyhül-islamla'rın müstakil daireleri yoktu.

Kendi evlerinde veya uygun bir konakta vazîfelerini yerine getirirlerdi. Sultan İkinci Mahmud Hanın yeniçeri ocağını kaldırmasın'dan sonra, Süleymaniye Camii yakınındaki Ağakapısı, şeyhül-islamlara daimî ikamet olarak verildi. Burası, şeyhül-islam kapısı olarak meşhur oldu. 1836'dan îtibaren bu binaya kazaskerlerle İstanbul kadısı da nakledildi.

Şeyhül-islamlar, dîvan-ı hümayun azası olmamakla beraber, dînî bir mesele'nin halli veya düzeltilmesi gerektiğinde dîvana davet edilir ve görüşleri alınırdı. Yine harp ve sulhe karar verilebilmesi için şeyhül-islamın tasdîki gerekirdi. Seferlerde padişah nerede bulunursa, şeyhül-islamlar da orada bulunur, çadırları'nın önüne vezirler gibi üç tuğ dikilirdi. Fakat sadraza'mın serdar-ı ekrem olduğu seferlere şeyhül-islam katılmazdı.

Şeyhül-islamla'rın en önemli vazîfesi fetva vermekti. Çünkü bunlar en büyük müftî kabul edilirdi.

Şeyhül-islamla'rın; çuhadar, telhisçi, kethüda ve saire gibi maiyetinden başka, başlarında fetva emîni bulunan ve pek mühim bir daire olan fetva kalemi vardı. Fıkıh, yani İslam hukukuna iyice vukufu olanlardan tayin edilmesi îcab eden fetva emîni, fetva kalemi'nin başta gelen amiriydi. Fetva, herhangi bir şeyin umumî ve hususî, dînî veya hukukî İslamiyete uygun olup olmadığını bildirmek demekti. Umumî hukuka Hukuk-ı umumiyeye ait fetvaların alınması hükumete aitti. Bunlar da; harp îlanı, sulh akdi, askerî kanun tebdili, ıslahat icrası, gayr-i müslim tebeanın isyanı, şakavette bulunanların asîlerin katli gibi fetvalardı. Hususî hukuka dair olan fetvalar, dokuz parmak uzunluğunda ve dört parmak genişliğinde bir kağıda ince harflerle yazılırdı. Meselenin az ve çok, ehemmiyetine göre, verilecek cevap kısaca; vardır veya yoktur, olur veya olmaz, gelir veya gelmez, meşrudur veya meşru değildir, caizdir veya caiz değildir şeklinde olurdu. Fetvalar, Hanefî mezhebi imamları'nın kavillerine ictihadlarına göre verilirdi.

Meşîhattan şeyhül-islamlık makamın'dan çıkan yazılar, tayin rüusu ve beratlarıyla icazetnamelerin yazıldığı daireden bu sorumluydu. Şeyhül-isla'mın mührü de mühürdarda bulunurdu.

Osmanlı donanmasının Haliç'ten denize çıkmak zamanı gelince, reîsül-küttab efendi vasıtasıyla davet edilen şeyhül-islam, Yalı köşküne gelir ve padişahla beraber teşyî merasimin'de bulunurdu. Ayrıca şehzade ve sultan hanımların doğumları münasebetiyle yapılan tebriklerde, sultanların nişan ve nikah merasimin'de şeyhül-islamlar da bulunur ve sulta'nın nikahını kıyarlardı. Padişah ve şehzade vefatlarında da bunların cenaze namazlarını şeyhülislamlar kıldırırdı.

Osmanlı Devletinin kuruluşun'dan îtibaren görülen şeyhül-islamlık makamı, cumhuriyetin îlanın'dan sonra kaldırılmıştır.