ASLINDA bu konuya hiç girmeyecektim. Ancak olaylar öyle bir mecraya sürükleniyor ki yazmadan duramadım.

Başbakan Erdoğan'ın "Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum'' deyip Seyit Rıza'ya övgüler yağdırması 'Dersim katliamı' diyerek Türk Devleti'ni ve Cumhuriyeti sanık sandalyesine oturtması, Seyit Rıza'yı haklı görmesi nasıl izah edilebilir şaşkınlık içindeyim...

Tarih 27 Mart 1937... Mustafa Kemal Atatürk, Başbakan Celal Bayar'la birlikte Tunceli'ye gelip, Murat Nehri üzerindeki Singeç Köprüsü'nün açılışını yapacaktı.

Köprüde de bir karakol vardı...

O karakol basılıp 33 asker şehit edildi...

Mazgirt Köprüsü de havaya uçuruldu, jandarma taburu vuruldu, 56 asker daha şehit edildi.

Bunların elebaşı da Seyit Rıza idi...

Şimdi gelin bir de Erdoğan'ın sevdayla bağlandığı ve haklı gördüğü Seyit Rıza kimdir bir bakalım: Akıl hocaları Ermeni-Kürt Derneği kurucusu ve her türlü hainliği yapmaktan çekinmeyen Baytar Nuri Dersimi ile Kürt Teali Cemiyeti'nin bölgedeki uzantılarından Koçgirili Alişir de kışkırtma ve isyana teşvik gibi görevlerini ifada ön sıradaki yerlerini koruyorlardı.

UMUDU İNGİLİZLER'Dİ...

SEYİT Rıza'nın ayaklanma sırasında İngiliz Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği 30 Temmuz 1937 tarihli mektup onun işbirlikçi ve kukla karakterinin en açık delillerinden birisidir.

Gelin , İngilizler'i işbirliğine çağıran ve hainliğin belgesi, Londra'da The National Archives'de "FO 371/20864/E5529" numara ile kayıtlı o mektubu birlikte okuyalım:

"Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığı'na,

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan'ın bereketli topraklarından söküp Anadolu'nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor. Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim'e de girmeye çalıştı. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930'da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt'ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan'da işkence yaparak almak istiyor. Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye'nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor. Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.

Seyit Rıza Dersim Başkomutanı"

ASIL HEDEF ATATÜRK...

1937 ve 1938'deki Dersim ayaklanmaları; Atatürk dönemi isyanlarının en sonuncusudur.

Tabii, Atatürk bunları bugünkü AKP iktidarı gibi izlememiş, Türk Milleti'ni bölecek adımlara izin vermemişti.

Dersim ayaklanması, "açılımlar"la ve isyancıların bölücü emelleriyle uzlaşılarak değil, askeri bir harekatla bastırıldı. Aynen Şeyh Sait, Ağrı isyanı ve diğer isyanlarda yapıldığı gibi...

Aslında Dersim isyanıyla ilgili yürütülen 'katliam' propagandasıyla Atatürk'e açıktan saldırmaya cesaret edemeyenler; yalanlarıyla bunu dolaylı yollardan gerçekleştirmeye çalışıyor.

Devlet, her hainden özür dileyecekse sonucun nereye varacağını siz tahmin edin...

Yakında Menemen için de özür dilenirse şaşmayın...