17 ARALIK 2010’da bölgedeki otoriter rejimlere tepki olarak, önce Muhammed Buazizi adlı bir seyyar satıcının kendini yakmasıyla Tunus’ta patlak veren ve kısa sürede pek çok Ortadoğu ile Kuzey Afrika ülkesini etkisi altına ‘Arap Baharı’ isimli süreç ‘darbe, karşı devrim, iç savaş ve dış müdahaleler’ nedeniyle adeta kışa döndü. Bu gelişmelerin baş mimarları ABD ve İsrail, yeni planlar yapıyor. Bunun ilk işareti de Sudan’dan geldi.

Tunus: 14 Ocak 2011

20 yıldan uzun süre ülkeyi demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin Bin Ali’yi 14 Ocak 2011’de Tunuslular’ın devirmesi sadece bu küçük Kuzey Afrika ülkesi değil, tüm Arap coğrafyası için yepyeni bir sayfa açtı. Arap Baharı kapsamında halk ayaklanmalarının patlak verdiği diğer ülkelerse, Tunus’un aksine kazanımlarını koruyamadan daha otoriter yönetimler ve benzer ekonomik sıkıntılarla mücadele etmek zorunda kaldı. Hepsinde hâlâ kan ve gözyaşı var.

Mısır: 25 Ocak 2011

ARAP Baharı’nın ikinci durağı Mısır’da 25 Ocak 2011’de başlayan halk hareketleri üç hafta gibi kısa sürede 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının sonunu getirdi. Mısır, Mübarek yönetiminden kurtulmasına rağmen geçiş dönemindeki çalkantılı sürecin ardından askeri darbenin kurbanı oldu .Ürdün ve Fas gibi kısmi temsil hakkı bulunan monarşiler bu süreçte yaptıkları göstermelik anayasal reformlarla halkın öfkesini yatıştırırken, başta Suudi Arabistan olmak üzere, petrol zengini monarşi rejimleriyse vatandaşlarına sosyal refah yardımlarının musluklarını açarak dalganın ülkelerine ulaşmasını engellemeye çalıştı.

Yemen: 27 Ocak 2011

YEMEN’i 1978’den beri yöneten Ali Abdullah Salih’e karşı 27 Ocak 2011’de başlayan halk ayaklanması, Salih’in görevden çekilerek yerine yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi’nin geçmesi ve ardından Hadi’nin 21 Şubat 2012’de tek aday olarak girdiği seçimlerde ülkenin yeni Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonuçlandı. Ancak güvenlik boşluğu nedeniyle El Kaide gibi örgütler ülkede faaliyetleri için alan buldu. Husiler de başkent Sana’ya ilerleyerek hükümete darbe yaptı. Suudi Arabistan’ın başını çektiği askeri koalisyonun 26 Mart 2015’te Yemen’e askeri müdahale kararı ise ülkedeki iç savaş için kırılma noktası oldu. Devam eden çatışmalar, abluka ve uluslararası müdahale nedeniyle gıda yetersizliği yaşanan ülkede açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Libya: 17 Şubat 2011

LİBYA’da 42 yıl boyunca iktidarını koruyan Muammer Kaddafi’ye karşı başlatılan gösterilere, yönetimin cevabı sert oldu.Arap Baharı isimli sürecin hafızalarda iz bırakan en önemli sahnelerinden biri de Kaddafi’nin 20 Ekim 2011’de Sirte’de öldürüldüğünü gösteren görüntüler oldu. Ülkedeki çalkantılı durum 7 Temmuz 2012’deki seçimlerle bir süre aşılsa da Mayıs 2014’te emekli General Halife Hafter’in başlattığı darbe girişimi, petrol rezervleri açısından zengin Kuzey Afrika ülkesini yeni bir bilinmeze sürükledi. Adeta siyasi bir kaosun yaşandığı Libya’da halihazırda farklı yönetimler meşruiyet iddiasında bulunurken, bölgesel ve uluslararası güçlerin desteklediği gruplar iktidar ve ekonomik kaynaklar için kanlı bir çekişmeyi sürdürüyor.

Suriye: 15 Mart 2011

SURİYE’nin Dera şehrinde 15 Mart 2011’de başlayan barışçıl protestolar daha sonraki süreçte Beşşar Esad rejiminin kanlı müdahalesiyle yerini sekiz yıldır süren iç savaşa bıraktı .İç savaşta şimdiye kadar büyük çoğunluğu rejim ve rejime destek veren güçler tarafından düzenlenen saldırılarda olmak üzere 400 binden fazla kişi katledilirken, milyonlarca Suriyeli evini kaybederek sığınmacı durumuna düştü. Uluslararası güçlerin askeri hesaplaşma alanı haline gelen Suriye’de, çatışmalar devam ediyor. Bakalım emperyalist güçlerin yeni oyun alanı neresi olacak. Bunun ilk işaretleri ise Sudan’dan geldi. Korkulan o ki Sudan, ikinci Libya veya Suriye olabilir.