Helalleşme bir uzlaşma kültürünün kapısını aralamak anlamında, insani değerler ölçüsünde siyasi partilerde ve sosyal gruplarda helalleşmeden bahsedilmesi her zaman bir değer olduğu, toplumda da olumlu karşılanacağını ifade etmek gerek.

Dönemsel ve siyasi kaygı ile seçime yönelik çeşitli dönemlerde helalleşmeyle ilgili birtakım yaklaşımlar ortaya konulmasının da her zaman toplumsal uzlaşmaya, beklenen katkıyı sağladığı tartışılır.

Önemli ve değerli olan siyasetin helalleşme çıkışının samimi, tutarlı ve sürekli bir şekilde yapılması, zamana ve genele yayılması tüm değerler üzerinde olması, helâlleşmek için detaya inmek ve karşılıklı olarak acılarımız dinlemek gerekiyor.

Helalleşme bir hesaplaşmanın alt başlığı olarak yürütülmemeli ya da helalleşmenin tarafların hassasiyetleri üzerinden, rövanşist bir siyasetin alet edevatı olarak kullanılmamalıdır. 

Ana Muhalefet Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ilk helalleşmeden bahsettiği ve gündeme taşıdığında, siyasetten yaptığı açıklamalarda bir helalleşme arayışını, helalleşme sürecinin başlatması kıymetli görülmüştü.

O günden bu güne gelinen noktada pek çok sürece baktığımızda, helalleşme içerisinde ihtiyaç duyulan siyasi samimiyetin, tutarlılığın ve bunun sürekliliğe dönüştürülmesi şeklindeki bir halis çabanın olmadığı anlaşıldı.

Bu çıkışın daha çok, bir hesaplaşmanın örtüsü olarak kullanıldığı yaklaşımı söz konusu. Toplumla oluşan algı da bu doğrultuda.

Samimiyetinin sorgulanmasına sebebiyet olarak, Şehit ve Diyarbakır anneleriyle helalleşme için Sayın Kılıçdaroğlu'nun ortaya koyması gereken tavırlar vardı. Terörü destekleyen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde terör örgütüne dönük olarak, terör örgütünün kullandığı dili kullanarak propaganda yapan biri söz konusu olduğunda, Sayın Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır ve Şehit anneleriyle helalleşebilmek için bu terör örgütünün dilini ve kullananların bunun propagandası yapanların karşısında; net bir tavır içerisinde olması gerekiyordu. 

Uludere'de yaptığı helalleşme Kürtlere dönük, ‘Ben adayım, siz de beni destekleyin projesi’ olduğunu bilmeyecek kadar bu millet saf değil.

Kime ne helalleşmesi yapıyorsunuz? Neyin helalleşmesi bu? 

Helalleşecekseniz Diyarbakır anneleriyle helalleşin. Şehitlerle, çalışanların işini kaybetmeyeceğine dair verdiğiniz söze ragmen, işten atılan binlerce emekçilerle ve onların magdur aileleriyle,Milletin iradesine ve egemenliğine darbe vurulan 28 şubat sürecinde "inancının gerğini"yerine getirmek isterken  magdur edilenlerle helalleşin ki samimiyetiniz sorğulanmasın.

Bu olmadığı zaman; Diyarbakır annelerine, şehit annelerine,emekçi   gidilmemesine rağmen bu milletin acılı anneleriyle nasıl helalleşilecek?

Yüz yıllık Cumhuriyet tarihimizde bütün kötülüklerin başlangıcı ve anası olan Yassıada zihniyeti bu ülkeye ne kadar ağır bedeller ödetti.
Yassıada zihniyetiyle, yalan yanlış yapılan söz ve algılara kışkırtmalara, Türkiye bir başbakanını ve iki bakanını şehit verdi! 

Demokrasimiz ve milletimiz büyük bedeller ödedi. Hala ödemeye devam ediyor. Helalleşmeye “Cumhuriyetin Kurucu” partisi olarak Yassıada zihniyetini mahkum ederek başlaması ve helalleşmesi, bunu bir kurumsal kimlik haline getirmesi, halk nezdinde olumlu karşılanacak, samimi bir başlangıç olacaktı.

Ülkemizde samimi olarak peki bu yapılıyor mu? Partisinin il başkanı çıktı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili ‘Ya seçimle ya seçimsiz gidecek.’ dedi. 

Tipik Yassıada zihniyetinin kodlarından, mottolarından, sembollerinden bir tanesi bu değil mi?  O zaman Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na ‘Seçimle ya da seçimsiz gidecek.’ dediğinizde peki seçimle gitmeyi millet anlar. Vatandaşın tercihiyle verdiği oyla birisi iktidara gelir, diğeri de seçimde gitmiş olur.

 Peki, il başkanının söylediği ‘seçimsiz gitmek’ ne demektir? Seçimsiz gitmek Türkiye’de, Türkiye’nin siyasi tarihine baktığınızda ya darbe imasıdır ya da daha çirkin şeylerin imasıdır. 

Helalleşmeden bahseden Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı’na, Ak Partiye, Cumhur İttifakı’na dönük olarak ‘Ya seçimle ya seçimsiz gidecekler.’ Diyenlere karşı ‘Bu seçimsiz gitmekten bahsetmek ne demektir?’ diyerekten bir tavır ortaya koyması gerekmez miydi?

Ya da, Yassıada zihniyetinin neticesi olarak bedel ödemiş insanlarla samimi bir özürle, yapılanların yanlış olduğunun paylaşılması gerekmez mi? 

Bütün bunların paylaşılması elbette gerekir. Maalesef bu konuda bir tavır ortaya kanamadığı için helalleşme çıkışlarıda samimi karşılık bulmuyor. 

İktidara aday ana muhalefet olarak, Cumhur İttifakı’na oy veren vatandaşları tehdit etmeye, aşağılamaya kadar giden üslup kullanması sonucunda  “Bunun neresine biz helalleşme” diyeceğiz ve halis bir helalleşmeden nasıl bahsedeceğiz?

Helalleşmenin bir hesaplaşmanın alt başlığı olarak yürütülmesi, vatandaşların hassasiyetlerini kaşınması da çok tehlikelidir.

Dolayısıyla burada, helalleşme saf, temiz, samimi, tutarlı bir şekilde siyasi nezaket kuraları içinde, vatandaşın her kesimini kucaklayan güven veren samimi anlayışla ortaya konulmalıdır.

Son derece tehlikeli ve antidemokratik bir hesaplaşma anlayışı, Türkiye’ye geçmişte ne büyük acılar bedeller ödetti. Türkiye’ye düşmanlık etmişlerin ne çok işine yaramış bir hesaplaşma anlayışı olarak yeniden kullanılmamalıdır.

Millet, bütün bir yönetimin sahibidir. Devletin sahibi millettir. Milletin herhangi bir şeyi bilmediği, milletten gizli kalmış herhangi bir şey olamaması gerekir. Çünkü devlet, millet adına seçilmiş vekiller tarafından yönetilmektedir. 

Türkiye şeffaflık, öngörülebilirlik, demokratik kurallara bağlılık ilkesiyle yönetilmeye çalışılırken, karşıdan devletin  âli menfaatini ve güvenliğini yok sayan vesayet anlayışını öne çıkartan rövanşist bir yönetim anlayışı yürütülmemelidir.

Bu anlayışı en son Demokrat Parti  Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt ile bir televizyon kanalında çıkan tartışma sonucunda, gazeteci Latif Şimşek'in Milletin Vekili olan Enginyurt'un yanındaki kişi tarafından darbedilmesine, canlı yayında şahit olduk.

Türk Milletinin kültürüne örf ve âdetine milletin seçtiği vekile de hiç de yakıştırılamayan davranış, milyonların önünde tarihimizde görülmüş en ağır, en vahim, barbarca eylem ve saldırılardan birisi olarak geçmiştir.

Milletvekili sıfatını taşıyan birinin saldırması, hem de daha sonra korumasına saldırtarak bir gazeteciye bu şekilde şiddet eyleminde bulunması, asla kabul edilemez. 

Helalleşme süreci başlatanların ve tüm siyasi paydaşlarının kabul edilemez bu davranışı, ülkemize yakışmayan çirkin olayı, samimi olarak en güçlü şekilde tüm siyasilerin âmâsız ve fakatsız kınaması gerekirdi…

Kınandı mı? Hayır Kınanamadı! 

Neden?  Çünkü vesayet anlayışını öne çıkartan taraflar, milletin hassasiyetlerini rövanşist bir siyasetin alet edevatı olarak kullanıyor...