Süleyman Askeri Bey

İngilizler Bağdat’a yönelince, savunma nihayet takviye edilir. Osmanlı kuvvetlerinin kumandanı değiştirilir. Kut’ül Amare Kahramanları’nda binbaşılıktan yarbaylığa terfi ettirilen Süleyman Askerî Bey, Basra Valiliği ve 38. Basra Fırkası Kumandanlığına atanarak Basra’yı geri almakla görevlendirilir.

Süleyman Askerî, bölgeye yabancı değildir. Bir iki yıl önce Bağdat jandarma kumandanı olup, her nasılsa halkın sevgi ve teveccühünü de kazanamamıştır. Başlarında vali ve kumandan olarak her zaman devletin çok büyük ricalini görmeye alışmış olan Irak ahalisinin gözünde kendisinin her anlamıyla küçüklüğünü örtmek ve gidermek için, Süleyman Askerî Bey, büyüklük ve şiddet göstermeye kalkışarak bu yüzden de herkesin kalbinin kırılmasına sebebiyet vermiştir.

Irak’a, böylece 3 Ocak 1915’te tayin edilen Süleyman Askerî, Trablusgarp, Balkan Harpleri’nden deneyimli olduğu üzere, bölgede yerli Arap ve gönüllülerden topladığı kuvvetlerle, verilen görevi yerine getirecektir.

Irak hakkındaki görüşü, Şevket Süreyya’ya göre, “çok dar ve çocukça”dır. Süleyman Askeri Bey, “Irak’a asker göndermek cinayettir. Mevcut aşiretlerle düşmanı denize dökmek ve fazla olarak, Belücistan ve Hindistan’a kadar akınlar yapmak kabildir” düşüncesindedir.

Göreve gelince, Arap şeyhlerine, heyecanlı mektuplar yazar ve yazdırtır. Süleyman Askeri Bey, şeyhlerin, din yolunda, hemen aşiretlerini peşine takıp, kılıçlarını da çekerek, düşmanları önlerine katacaklarına, denize dökeceklerine inanıyordu.

Hemen toplayabildiği kuvvetlerle, Fırat-Dicle doğrultusunda hücuma geçer. Nasırıye’yi alır. Korna yönünde çöle dalar. Korna civarında, insan hayalini zorlayan vuruşmaları gerçekleştirenlerden biri de Süleyman Askerî ile Trablusgarb’da da beraber olan, Çanakkale gazisi Yüzbaşı Cemil Bey’dir. Irak’ta defalarca karşılaştığı İngiliz kuvvetlerini tard ve perişan eden Osmancık Taburu’nun kumandanı olan Cemil Bey, yüksek miktarda hücum eden düşmana, sınırlı bir kuvvet ile karşı gelir.

Çatışmada, ‘’müthiş bir şarapnel parçası’’ ile gövdesi parçalanmış, kolları kopmuştur. Fakat Cemil Bey, insanüstü bir güç harcayarak, o haliyle ‘’Allah Allah..Hücum.. Hücum!..’’ diyerek dört beş adım daha ileriye doğru yürüyüp sarı kumların üstüne düşer. Komutanları Cemil Bey’in ‘’tüyler ürperten feci manzara’sı’’ karşısında hayret içinde kalan Osmancık Taburu, son ve kesin bir hücuma kalkarak düşmanı yenmeye muvaffak olur.

Cemil Bey, şehadeti ile bile, sevdiği vatanının bir bölümüne saldıran düşmana karşı, yeni bir fedakarlık ve zaferin hazırlayıcısı olmuştur. O dönem Şehit Yüzbaşı Cemil Bey, ‘’Bir Vücûd-ı La-yemut’’ yani ‘’ölümsüz bir vücut’’ olarak anılmıştır.