Eserlerinden 1131’den 1719 önce doğduğu anlaşılmaktadır. Maraşlı bir ulemâ ailesi olan Sünbülzâdeler’e mensuptur. Babası Râşid Efendi ve dedesi Maraş müftüsü Mehmed Efendi de eserleri bulunan birer âlimdir. İlk eğitimini Maraş’ta alan Vehbî, daha sonra İstanbul’a giderek yazdığı kasideler ve tarihler sayesinde devrin önde gelenlerinin meclislerine girdi. Müderrislik   başladığı memuriyet hayatını kadılıkla sürdürdü.

İnşâya olan yeteneği anlaşılınca Yenişehirli Osman ve Reîsülküttâb İsmâil efendilerin himayesiyle hâcegân rütbesini aldı ve mühimme yazıcılığı yaptı.

Çok iyi Farsça bildiğinden I. Abdülhamid döneminde Kerim Han Zend’e elçi olarak gönderildi . Kerim Han’la yakın dostluğu yüzünden devletin menfaatlerine zarar verdiği yolundaki söylentiler üzerine idamı emredildi.

Bir posta tatarı kılığında gizlice İstanbul'a dönen şair Üsküdar’da saklanırken yazdığı “Tannane” kasidesi sayesinde affedildi. 

Hâmilerinin güçlerini yitirmesinin de etkisiyle Vehbî herhangi bir göreve tayin edilmediğinden yedi yıl boyunca yoksulluk içinde yaşadı.  1783’te Sadrazam Halil Hamid Paşa’nın himayesiyle bir kadılık elde etti. “Tayyâre” kasidesindeki bilgilerden 1787 yılında Rodos’ta kadı iken Şâhin Giray Han’ın idamında önemli rol oynadığı anlaşılmaktadır. Silistre nâibliğinden sonra 1788’de Avusturya seferi sırasında Ordu-yı Hümâyun kadılığı nâibliği yaptı, ardından eski Zağra kadılığına getirildi.

Burada iken Şâhin Giray’ın adamları tarafından evinin yağmalandığını iddia ettiyse de bu durumun bazı yolsuzlukları örtbas etmekten ve bir kadın meselesinden kaynaklandığı gerekçesiyle 1790 yılında görevinden alındı. III. Selim döneminde en parlak devrini yaşayarak Manisa, Siroz, Manastır ve Bolu’da kadılık yaptı;  emekliliğinde İstanbul’a dönerek rahat bir hayat yaşadı.

Seksen yaşlarında iken nikrise yakalandı ve görme yeteneğini kaybetti, bir rivayete göre bilincini de yitirdi.  29 Nisan 1809’da vefat eden Sünbülzâde Vehbî Edirnekapı dışında defnedildi.  Sünbülzâde Vehbî’nin lâubali ve ahlâk dışı eserler yazdığı belirtilmekte ise de onların pek azı günümüze ulaşmıştır.

Zağra kadılığında kethüdâsı olan Süruri’nin Hezeliyyât'ında Vehbî hakkında hicivler bulunmaktadır. Bu tür şiirlere divanında rastlanmaması, Şevkengiz adlı eserinin divan nüshalarında bulunmaması şairin bunları divanına almadığını düşündürmektedir.

Vehbî’nin şiirleri söz sanatlarının zenginliği bakımından önemlidir. Hayatı hakkında birçok bilgi de özellikle kasidelerinden çıkarılmaktadır.

Ayrıca şiirleri mahallî kelime ve deyişler açısından çok zengindir. Şiirlerinde Nedîm ve Sâbit etkisi açıkça görülmektedir. Çağdaşı Keçecizâde İzzet Molla, Vehbî’yi asrının reîsü’ş-şuarâsı kabul ederken Ziya Paşa onu çölde yetişen kokusuz güle benzetmiş, Muallim Naci ise Vehbî’yi orijinallik özentisiyle şiirselliği kaybettiği için eleştirmiştir.

Ali Canip Yöntem, Vehbî’nin şiirleri arasında divan edebiyatı estetiğine uygun ve başarılı pek çok örnek bulunduğunu belirtmektedir.