YÜCE Atatürk, 1937 yılında, bu nesillere, "Gençler; benim gelecekteki emellerimi üstlenen gençler...

Birgün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnunum ve mutluyum.

Buna cidden sevinmekteyim. Fakat beraber yaşadığımız müddetçe benim hedefime yürümenizi talep etmek, meşru bir hakkım olarak tanınmalıdır..." şeklinde sesleniyor ve sonsuzluk sürecine başlamadan yaklaşık bir yıl önce, bir anlamda, Türk gençliğine milli ve ebedi vasiyetini yapıyordu....

O büyük insan, zaferlerle vatanı kazanan, barışla Türk Milleti'nin varlığını, bağımsızlığını, dünyaya tanıtıp, kabul ettiren bir kurtarıcıydı.

Yeni, milli, laik, ileri, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusuydu...

Millet içinde, milletle birlikte yaptığı inkılâplarla zaferi, yeni vatanı, yeni toplumu, yeni devleti ebediyen güvenceye alan büyük ve eşsiz önderdi...

Türk'e tarih, Türk'e dil, Türk'e töre, Türk'e güven, Türk'e yükselme, Türk'e ilerleme aşkı veren, Yüce Türk, Atatürk'tü.

ATATÜRK'Ü ANLAMAK...

ULU Önder Atatürk, 1931 yılında ''İki Mustafa Kemal vardır... Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal...

İkinci Mustafa Kemal, O'nu 'ben' kelimesiyle ifade edemem...

O, ben değil, bizdir...

O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur...

Ben; onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir...

O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur..." sözleriyle de "Atatürk'ü anlatmak''tan gerçek amacının ne olması gerektiğini açıklıyordu...

Açıklıyordu açıklamasına da Yüce Atatürk'ün kazandırdığı değerlere karşı yürütülen karşı faaliyetler, amacı değişmeksizin tarzı ve şekli değişerek gün gün devam etmektedir...

Atatürk'ün fotoğraflarına bile tahammül edemeyenler, dağlara yazılan ''Ne Mutlu Türk'üm Diyene'' sözünü kaldırmaya yeltenenler; bir adım daha ileri gitti...

AKP hükümeti 'milli' olan her şeyi silmeye başladı.

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını Van depremi bahanesiyle iptal eden hükümet, şimdi de 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nı stadyumlardan kaldırdı...

Sırada 23 Nisan ve 30 Ağustos da var....

29 Ekim kutlanmadı... Etkinlikler iptal edildi ama devlet büyükleri aynı gün sazlı-sözlü düğünlere katılmaktan geri kalmadı...

10 Kasım'ı da kaldırırlarsa şaşmayın...

Zaten ''10 Kasım'da put gibi dikilmeye gerek yok'' demiyorlar mıydı?..

NE DEDİLER, NE YAPIYORLAR?

10 yıldır süregelen, "Bunlar Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet rejimini değiştirerek, başka bir şekilde yeniden dizayn etmek istiyorlar. Tehlikenin farkında mısınız" suçlamalarına ne yanıt veriliyordu bir hatırlayın...

Şimdi ne yapıyorlar iyi takip edin...

Buldukları kılıfları bir daha bir daha okuyun...

1927 yılından bu yana okullarda kutlanan;1938 yılından bu yana tarihimizin en anlamlı günüyle birleştirilerek milli bayram sayılan 19 Mayıs kutlamalarını; çocuklarımızın eğitim-öğretimini engellediğine, üşüdüklerine dair saçma bir gerekçeyle kaldıranlar, milli birliğimize darbe üstüne darbe vuranlardır...

Bu daha başlangıcı...

Aldıkları çeşitli kararlar ve Meclis denetimi dışında çıkardıkları kanun hükmünde kararnameler ile devlet yapısını adım adım değiştirirken millet - ulus yapısını yok edip ümmet düşüncesini yerleştirmek için geç kaldıklarını anlamış olacaklar ki böyle bir adım atmışlar...

Yani durmak yok yola devam...

Türk Milleti, tüm dünyanın övgüsünü kazanan ölümsüz önderiyle ve O'nun kurduğu Cumhuriyet'le haklı olarak gurur duymaktadır.

Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, aydınlık Türkiye'nin sembolü Yüce Atatürk'ün yurttaşlarımızın gönlündeki erişilmez yerini; bayramları kaldırmakla hiçbir zaman değiştirmeye güçleri yetmeyecektir.