1956 yılında başlayan bir macera. 1956’da Tunçbilek Termik Santrali faaliyete geçti. 1967’de Avcılar Termik Santrali işbaşı yaptı. 1973’de Hopa’da 1975te Aliağa’da bacalar tüttü. O günden bu yana bu santrallerin bacaları zehir püskürtüyor. 1984’te Afşin’de bacalar kusmaya başladı. Özallı yıllardır. 1988’de Ambarlı ve Osmangazi 1989’da Çatalağzı bacalandı. 2003’te Çan ve 2004’te yine Afşin’de son santral olmalı.

Sahipleri de sanayiciler, siyasetçiler ve bankalar. Devlet kurumları, devlet adamları, devlet terbiyesi almış kişiler. Gel gelelim insan hayatına değer verilmemiş. Şimdi de verilmiyor. Başka yapılmaya çalışılan santraller de var. Nükleer ve termik santraller enerji üretmek için vaz geçilmez. Ama insanımız vaz geçilir mi? Demek ki, insanımız vaz geçilirmiş. Bacalara filtre takılması lüzumsuz masraf olarak algılanıyor. İşin garibi iki santral de bizzat devletin. Onların bacaları filtreli mi? Konu haber yapılmasa kimse bilmiyor zaten. O bölgelerde yaşayanlar biliyor, evinde akciğer hastası olanlar biliyor, erken ölümlerle aile fertlerini kaybedenler biliyor. Herkes çektiğini biliyor. Belediye Başkanları, Milletvekilleri, Emniyet Müdürleri, Valiler, Kaymakamlar, siyasi parti il ve ilçe başkanları, akla gelebilecek devlet yetkilileri hep görmezden gelmiş, susmuş, geçiştirmiş. Çözüm o günden bu yana getirilmemiş, geliştirilmemiş. 1956 ve 2019 yarım asırdan bile fazla bir zaman dilimi, On binlerce devlet görevlisi, yetkilisi gelip geçmiş, hiç biri mesuliyetini idrak etmemiş ve insanlarımız ölmeye, hastalanmaya devam ediyor. Daha bu termik santral, bir de nükleer santraller yaptırılmaya çalışılyor. Onların ihmallerinin ne olacağı Çernobil olayında görüldü. Bu santrallerin para ihtiyacını da 9 Türk bankası karşılıyor.

Bu santralin sahiplerinden kimilerinin de basın -yayın organı var. Şeker fabrikasının da 3 tane santrali var. Peki bu kadar büyük vakaya tüm insanlar nasıl gözlerini kapatabiliyor?

Bir süre sonra gündemden çıkacak bu mesele. Birkaç gün basın-yayı organlarında bilen-bilmeyen konuşmacılar hiç birisi hakikat yanlısı olamadan, ikbal getirecek şekilde anlatacaklar. Sonra mesele bir hafta önceki gibi bilinmez, hatırlanmaz, yok sayılacak. Her meselede tavrımız bu değil mi? Bir filtre 12 bin euro imiş. Sanayici için getirisi olmayan masraf gibi algılanıyor. Yahu zaten devlet istediğiniz her teşviki veriyor. Bankalar arkanızda. İstediğiniz kırediyi istediğinizi şartlarda alıyorsunuz. Sonra borçlarınız affediliyor. O halde yapın bu masrafı. Size emek veren insanlar sağlıklı olsun, ölmesin. Konu tekrar gündeme gelinceye kadar zaman kazandık diyerek bacalara filtre taktırma işini ihmal edenlerin namusundan, insaf ve vicdanından hatta insanlığından şüphe etmek hakkımızdır.