Kasımpaşa Camisinin denize bakan tarafında askeriyenin karşısındadır. 

Türbe duvarındaki kitabede şunlar yazmaktadır;

Mehmet Türabi Efendi, Tersane-i Amire'de çalışan Osmanlı gemicilerinden olup, aynı zamanda Kadiri Tarikatının da şeyhi idi. 

1812 yılında ölmüştür. 

Daha önce Kasımpaşa'da Kadiri Tarikatına ait bir tekke yaptırmış ve tekkesinin yanına da türbesini eklemiştir. 

Bu tekke 20. yüzyılın ortalarında yanmış, 

kalan bölümleri kum ve tuğla deposu olarak kullanılmış, 

2004 yılında da tamamen yıktırılmıştır.

Günümüze gelen türbe, dikdörtgen planlı, düz çatılı bir yapıdır. 

Duvarları moloz taş ve tuğladan örülmüştür. 

Cephesinde tuğla dizileri peşpeşe sıralanmış ve bu da yapıya bir orijinallik katmıştır. 

Türbenin Haliç'e yönelik cephesinde bir çeşme, onun her iki yanında da üçer penceresi vardır. 

Ayrıca giriş cephesinde kapının yanı sıra üç penceresi daha bulunmaktadır. Türbenin diğer cepheleri iki yanındaki yapılara bitişiktir.

Türbenin içerisinden tavan eski gemi direklerinden yapılmış desteklere dayanmaktadır. 

Burada tersaneden çıkmış demir raylar kullanılmış ve böylece hiçbir yapıda görülmeyen bir iç düzenleme ile burada karşılaşılmaktadır.

Türabi Baba'nın mezarı ahşap bir şebeke ile çevrilmiştir. 

Türbe içerisinde Şeyh Mehmet Türabi Efendi'nin, 

Şeyh Ahmet Efendi El Kadiri, Şeyh Seyit Halil Kadiri, 

Şeyh Ali Kuzu El Kadiri, Şeyh Hasan Rıza El Kadiri, 

Şeyh Ali Rıza Efendi ile Kadırga Mimarı Mustafa Ağa ile kimliği bilinmeyen altı kişiye ait toplan on üç mezar bulunmaktadır.

Türbe duvarı üzerindeki çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan 

2. Abdülhamit devri 1876-1909 deniz amirali Şükrü Paşa tarafından onarılmıştır.  

Tekke binası, İstanbul'un işgali sırasında, 

milli mücadele için asker ve cephane toplanan önemli bir merkez olarak kullanılmış. 

Bina tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından bir müddet Kasımpaşa Güreş Kulubü olarak kullanılmış. 

1927 yılında Kasımpaşa Spor Kulübü'nde yetişen gençlerin Dünya şampiyonu olmasının ardından,  

Mustafa Kemal Atatürk okunması için gençliğe hitabesini tekkeye gönderir ve hitabe okunarak törenle duvara asılır. 

Böylelikle bina,Gençliğe Hitabe'nin okunduğu ilk yerlerden biri olarak tarihe geçer. 

1975'te geçirdiği yangının ardından bina, zamanla bakımsız kalarak çökmüş, günümüze ancak türbe bölümü ulaşmıştır. 

Beyoğlu Belediyesi'nin girişimiyle, orijinaline uygun olarak 2007 yılında restore edilerek  tekke ''Turabi Baba Kütüphanesi'' ne dönüştürülmüştür.

Türbenin içerisindeki Kuran 1975 yılındaki tekke yangınında hasar görmemiş. Bölge ahalisi bu durumun bir hikmeti olduğuna inanmıştır. 

Bu Kuran türbe içerisinde sergilenmektedir.

***

Türabı Baba:

Yaşantısı hakkında elde yeterli bilgi yoksa da; 

1849'da Hacı Bektaş Tekkesi postunda oturduğunu ve 1868 yılında öldüğünü gösteren belgeler vardır. 

Bir şiirinde asıl adının Ali olduğunu söyler:

Mahlasım derler Türabi, namım el- hac Ali.

Doğduğu yerde kesinlikle bilinmiyor. 

Kimi kaynaklar Ankara'lı, Yanya'lı ve Koniçeli olduğunu belirtiyorlarsa da, 

aynı mahlas ile yazan birkaç ozanın bulunduğu sanılıyor. 

Divanı basılmıştır.

Divandaki şiirlerin çoğu aruzla yazılmıştır. 

Heceyle olanlar da halk geleneği işlenmiştir; 

divan edebiyatı örnekleri pek başarılı değil. 

Koşuk düzeni acemicedir. 

Yine de Türabi, Bektaşilerin değerli ozanlarındandır. 

Daha çok divan şairi Fuzuli'nin etkisinde kalmıştır. 

On dokuzuncu yüzyılda yaşamış bir Bektaşi ozanı olarak bilinen Türabi bir Bektaşi ulusu Yanbolu'lu Hacı Türabi Dede-Baba olarak tanınır. 

Çorum'lu Seyyid Hasan Hüsnü Dede, 

Baba'nın 1849'da ölümü üzerine, 

Hacı Bektaş dergahı postuna oturur. 

19 yıl meşihat ettikten sonra, 1868'de ölür. 

Hacı Bektaş türbesinin girişinde sol yanda bulunan tümsek üzerinde medfundur.