MESLEK hayatım boyunca birçok kongreye katıldım. Konuşmacı olarak da izleyici olarak da zaman zaman moderatör olarak da katkıda bulunmaya çalıştım. 
 
Gün boyu kongre zordur. Başta tıp olmak üzere her türlü mesleki toplantıların açılış gününün ilk toplantısı kalabalıktır. Sonra gevşeme başlar. Hele öğleden sonraya kalan bölümlerde izleyici bulmak zor olduğu gibi salonun boşalmasından rahatsız olan organizasyon yetkilileri mola veren katılımcıların içeri girmesini sağlamaya çalışır. 
 
Antalya'da katıldığım '8'nci Uluslararası Resort Oteller Kongresi'nde durum böyle gelişmedi. Salonu tıklım tıklım dolduran turizmciler heyecan içinde konuştular, Türk turizminin daha ileriye nasıl götürülebileceği konusunda uğraş verdiler.
 
Şunu bir kez daha anladım ki, turizm diye artık geçiştirmiyoruz. Çünkü turizm Türkiye'nin petrolüdür. Turizm Türkiye'nin misafir odasıdır. Turizm Türkiye'nin en başta gelen ekonomisidir. 40 milyon turist rekoruyla dünyada 6'ncı olan Türkiye turizmi istihdam ve milli ekonomi açısından gerçekten bacasız bir sanayidir. 
 
Yapay zeka dönemi
 
Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Dr. Erkan Yağcı 'Turizmin geleceği değil, geleceğin turizmi' başlıklı konuşmasıyla artık turizmde 4'üncü tip endüstriyel sanayiye geçmenin gerektiğini ve yapay zeka döneminin başladığını vurgularken, hiç de haksız değildi. 
 
Antalya sadece Türkiye'nin değil, başta Rusya olmak üzere, Almanya ile Avrupa'nın da göz bebeği. Hatırlıyorum da bir dönem Türkiye'nin turizm yatak kapasitesi değil Yunanistan, Rodos Adası'nın yatak kapasitesinin yarısı kadardı. 
 
Ancak vizyoner bakışıyla rahmetli Turgut Özal; Belek, Kadriye, Kemer gibi Antalya sahil şeridindeki Hazine arazilerini müteahhitlere bedelsiz verme isteğine olumsuz yanıt almıştı. 
 
Bataklık ve bakımsız sahil şeridinin hiçbir önemi ve cazibesi yoktu onlara göre. Ancak özel teşvik ve kredi de verilince papatya gibi tesislerimiz parlamaya başladı. 
 
Turizmi öğrendik
 
Her biri birbirinden lüks, modern tatil köylerimiz, otellerimiz artık yok satıyor. Yılın 8 ayı yüzde 90 dolulukla rekor kırarken, kalan aylarda da yaşlı turizme açılıyorlar. Sadece güneş, deniz, kum değil, sağlık, spor, inanç, doğa gezilerinin de yapıldığı dört dörtlük bu turizm anlayışıyla Antalya artık Türk ekonomisinin lokomotifi olmuştur. 
 
Belki petrolümüz, gaz gibi zenginliklerimiz yok ama cennet emsali sahillerimiz, denizimiz, güneşimiz ve doğamız var. 
 
Artık turizmi de öğrendik. Yani işletmeciliğini. Müteahhit dediğimiz rahmetli Özal döneminin o ilk işadamlarının yaptığı tatil köylerinde şimdi ikinci nesil olan çocukları çok farklı tahsiller yaparak turizm işletmeciliğini meslek edindi. 
 
İşte Zafer İnşaat'ın Antalya'daki tatil köylerinden sorumlu en küçük mahdumu Erkan Yağcı... Bilkent Turizm mezunu. ABD'de turizm mastırı yapıp doktorasını da tamamladıktan sonra baba mesleği değil, babasının oluşturduğu turizm grubunun başında bir iş bilen olarak ikinci bir lokomotif anlayış içinde. 
 
Turizm Bakanlığı, medya, tur operatörleri tatil köylerinin sahip ve genel müdürleri, yabancı konuklar, uçak şirketi sahipleri ile birlikte iki gün boyunca turizmi yoğurdukça yoğurduk. 
 
Ortaya çıkan menüden öylesine büyük lezzet alındı ki, tadına doyum olmaz. Özellikle genç istihdama açık olan turizm devlete kambur olmaktan çıkmış, ülke ekonomisini sırtlayacak duruma gelmiş. 
 
Zaten devletin turizmi de olmaz kültürü de olmaz. Turizm ve kültür başlı başına evrenseldir. Dün araya Perge gezisini de sıkıştırdık. 2000 yıllık yaşayan bir tarih günümüzün modern şehirlerine örnek temsil edecek bir mimari yapı.
 
Antalya'nın doğal zenginliklerinin yanı sıra tarihi hikayeleri de var. Evet, daha Kaş, Kalkan, Kemer, Ege sahilleri ve canım İstanbul'a gitmedik. Karadeniz'den söz etmedik. Anadolu turizminden dem vurmadık. 
 
Sadece Antalya ve çevresinin zenginliklerini dinleyerek moral bulduk, göğsümüz kabardı. Çok doğru bir deyim, 'turizm Türkiye'nin petrolüdür'. Antalya ülkemizin misafir odasıdır.