Coğrafi keşiflerden önce Avrupa’lının bildiği dünya, Avrupa Kıtası’ndan başka Asya’nın bir bölümü ve Afrika’nın Kuzeyi ile sınırlıydı. Avrupa’yı sömürgeci faaliyetlere iten başlıca sebep değişen ekonomik yapıyı devam ettirebilmek ve aralarındaki rekabettir. Siyasi birliğini en erken sağlayan Portekiz, coğrafi keşiflere ve sömürgecilik faaliyetlerine ilk başlayan Avrupa ülkesi oldu. Afrika kıyılarında karakol kurmaya başlayan Portekizliler, zenci köle ticaretine yöneldiler. Bu maksatla Diego Gomez’i, Afrika’nın merkezine keşfe gönderdiler. Kurulan karakollar sayesinde savunmasız ve ateşli silahlardan mahrum binlerce zenci Avrupa’daki insan pazarlarına sevk edildi.

1452 yılında İspanyol asıllı Papa III. Calixte’den yeni keşfedilen topraklarda yaşayan yerli halkı köleleştirme hakkını tanıyan bir ferman alarak pek insani ve ahlaki olmayan bu durumu meşrulaştırmaya çalıştılar. 1469’da Portekiz kralından yılda yüz mil toprak keşfetmek şartıyla Gine kıyılarında zenci ticareti yapma imtiyazını alan Fernando Gomez, Benin ve Gabon’a kadar gitmeyi başardı. Çok geçmeden buradaki zenciler rahip olmaya başladılar. Ayrıca buraya gelen Portekizlilerin tamamı bekar erkekler olduklarından, Kongolu kızlarla evlenmeye başladılar. Bu sayede Orta Afrika’da Portekizce konuşan yeni bir siyahi devlet teşekkül etti.

15.yüzyıldan itibaren Portekizliler; Angola ve Mozambik kıyılarını ele geçirirken, Hollandalılar da; Güney Afrika kıyılarına yerleşmeye başlamışlardır.

Fransızlar ise 16.yüzyılda Batı Afrika kıyılarında Senegal’den itibaren Afrika’ya girmeye çalışmışlardır. İngilizler ise, genellikle Gine Körfezi kıyılarına yerleşmişlerdir. 19.yüzyılın ortalarında Avrupalı gezginlerin Afrika içlerine yaptıkları geziler, kıtaya yönelik Avrupa’nın ilgisinin ve bilgisinin artmasına neden oldu. Özellikle Belçika Kralı II.Leopold, kıtanın sömürgeleştirilmesi düşüncesinin en büyük savunucu haline geldi. II.Leopold sermaye çevrelerinin de desteğiyle “Afrika’nın Açılması ve Sömürgeleştirilmesi için Uluslar arası Birlik” adında bir dernek de kurdu. Afrika’nın içlerinin keşfedilmesi Avrupa devletlerinin kıyılardan içerilere hücumuna sebep olmuştur. Bu sömürgeleşmenin hızlanmasıdır. Kıyıda bir yeri ele geçiren, içlerine kadar olan geniş toprakların kendisinin olduğunu ilan ediyordu.

Bu ise Avrupalı devletlerin arasındaki anlaşmazlıkları arttırdı. Bu sebeple Avrupa Devletleri, 1885 yılında Berlin’de toplanıp “Berlin Senedi” adlı bir belge imzaladılar. Bu senet, sömürgecilikte “Fiili İşgal” prensibini kabul ediyordu. Yani Afrika’da bir toprağı fiilen işgal etmedikçe oraya sahip olunamayacaktı.

Berlin Konferansından sonra, Afrika topraklarının paylaşılması adeta uluslararası yarışa döndü. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere emperyalist güçler hızla Afrika topraklarını işgale başladılar. Bu yarışta en büyük payı İngiltere almış, Somali, Nijerya, Uganda ve Güney Afrika’yı ele geçirmiştir. Fransa ise Tunus’u işgal ettikten sonra Büyük Sahra’nın güneyindeki Batı Afrika ülkelerini, daha güneyde Kongo’nun Kuzeyini, doğuda Cubuti ve Magadaskar’ı işgal etmiştir. Almanya bile, Bismark işbaşından ayrılıncaya kadar Togo, Kamerun, Güneybatı Afrika ve Tanganika bölgesinde sömürge yönetimleri kurmuştur. Kongo’da geniş bir alanda sömürge yönetimi kuran Belçika ve Doğu Afrika’ya yerleşen İtalya bu ülkeleri takip etmiştir. Fakat bu Avrupa’nın sömürgeciliği sadece Afrika ile sınırlı değildi. Özellikle Ümit Burnu’nun keşfinden sonra II.Jean Hint Okyanusunun fethi için hazırlıklar yapmaya başladı. II.Jean, Vasko dö Gama idaresinde 1502 yılında sefere çıktı. Gama, doğu ticaretini tamamen ele geçirmek istediğinden, Kızıldeniz ile Basra Körfezinde baharat taşıyan Arap gemilerine saldırdı. Umman Denizinde hacı adaylarını taşıyan bir gemiyi de batırmaktan çekinmedi. Gama’dan sonra 1504 yılında Portekiz Hindistan’ı Genel Valisi olan Albukerk ise, entrikacı ve saldırgan bir adamdı. 1506’da Sukutra’yı, 1507’de Hürmüz Limanı’nı aldı. 1509’da Arap donanmasını yendi.

1510’da Müslümanlardan aldığı Goa’yı üst haline getirdi. Bir yıl sonra ise Malakka’yı ele geçirerek Endenozya ile Çin’e giden yolu açtı. Doğu Afrika’dan Çin’e kadar karakollar zinciri kurdu. Bu kötü emelini gerçekleştiremedi. Daha sonra Hindistan, İngilizler tarafından işgal edildi. Her ne kadar 18.yy’da Fransa ile İngiltere, Hindistan’da güç mücadelesine girişseler de bu mücadeleyi İngiltere kazanır. İngilizler ise Hindistan’ı bağımsızlığını kazandığı 1948 yılına kadar da sömürmeye devam etmişlerdir. Amerika kıtasının işgali ise ancak Şarlken zamanında başlar.

1519’da Havana’dan çıkan Hernan Cortez, Meksika’yı işgal etmeye başladı. Bu sırada Meksika’dan teokratik bir krallık olan Aztek Krallığı bulunuyordu. Ellerinden altınları alınan binlerce Aztek, vahşice katledildi. Geri kalanların çoğu da Batılıların getirdiği bulaşıcı hastalıklara kurban gitti. 1519’da yaklaşık yirmi beş milyon nüfusa sahip olan Meksika’nın Kızılderili nüfusu 1605’te bir milyona düşmüştür. Cortez’in yaptığı soykırımın bir benzeri de İnka Ülkesinde yaşandı. 1530’daki milyonlarca İnka neslinden 1600’de sadece bir milyon üç yüz bin kişi kalmıştır. İşte Avrupa’nın yapmış olduğu işgal ve sömürü hareketleri coğrafi keşiflerden başlayarak günümüzde de bazı kıtalarda ve ülkelerde halen değişik yöntemlerle devam etmektedir. Yine geçmişe dönecek olursak bu Avrupalı devletler Osmanlı İmparatorluğunun yıkılma sürecinde Türk Milletini sömürgeleştirmeye çalışmış fakat başaramamış ve Milli Mücadele ile kenetlenen Türk Milleti bu sömürgecilere gerekli dersi vermiş ve bağımsızlığı kazanmayı başarmıştır.

Avrupa ülkelerinden İngiltere’nin sömürge toprakları, anavatan topraklarının 94 katıydı. Fransa’nın yüzde 5’i; Almanya’nın yüzde 16’sı anavatan topraklarıyken geri kalanı koloni topraklarıydı. 1914’te sömürgeci ülkeler dışında kalan dünyanın yüzde 68’i sömürge yüzde11’i yarı sömürge toprağı iken bağımsız devletlerin toprakları ise sadece yüzde 21’dir. Yine sömürgelerde yaşayan nüfus yüzde 60, yarı sömürgelerde yaşayan nüfus yüzde 22, bağımsız devletlerde yaşayan nüfus da yüzde 18’dir. Sömürge tarihi kısaca ve özetle böyledir...