Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşkerli köyünde yaşayan Koyunoğlu ailesi, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz'in fermanıyla sürüldü Kıbrıs'a.

Sürülen bu aileden, Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey'le eşi Fatma Zehra Hanım'ın oğlu olarak Lefkoşa’da dünyaya geldi Türkeş. O yiğit Ülkücü hareketin ve tarihinin büyük liderleri oldu.

Türk tarihine yön veren unsurlardan biri de Türk destanlarıdır.

Her destan bir varoluşu, her destan bir dirilişi, her destan bir mukaddes hedefi anlatır.

Türkiye Cumhuriyeti de bir destana şahitlik etmiş ve her ne kadar o hayattayken kıymeti harbiyesi anlaşılmamış olsa da ülkücü hareketin ve tarihinin büyük liderleriydi Alparslan Türkeş…

Tarih 4 Nisan 1997. Bir haber çıktı. Acı haber tez duyulur ya; bir anda dört bir yana yayıldı.

“Alparslan Türkeş öldü” dediler; “Başbuğ kalp krizine yenik düştü!”

Oysa bilmezler ki ölümsüzdür fikir liderleri!

Bir Türkeş ölür, bin Türkeş gelir peşinden. Çünkü silinmez fikirler.

Hele de böylesine kutluysa yol...

Hayatı bir Türklük destanına dönüşen Alparslan Türkeş, Ülküsünü 7 Nisan’da koca bir dünyaya öyle bir anlamıştı ki; omuzlarda milyonlar tarafından taşınan, yaşayan bir efsanenin son yolculuğuydu.

“Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.

Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.” diyen Alpaslan Türkeş bir ülküdür.  Türk’ün tarihî misyonunu hatırlatan, yeniden diriliş davasına mimarlık yapan, ümitsizliği ümit hâline getiren ebediyen yaşanacak bir ülkü.

“İslamiyet’i ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir” diyebilen Allah’ın Türk milletine bir ihsanıdır.

Türk gençliği onunla hatırladı Türk milleti asli cevherini, onunla dirilişe geçti birlik ruhu…

O yaktı “Esir Türklere hürriyet” ateşini ve tutuşturdu Turan meşalesini yeniden, bir daha, engellenmez bir coşkuyla…

İslam âlemi, nizamıâlem anlayışını onunla bir daha hissetti yüreğinde…

Onu birkaç cümleyle anlatmak elbette mümkün değil.

Ama fikir adamı Başbuğ Alpaslan Türkeş ülküsünün dünyada nasıl engellenemez bir volkana dönüştüğünü yaşanmış şu olay gayet iyi izah ediyor: Fransa’da bir teşkilatlanmaya gitmek isteyen Türkler, gerekli prosedürü hazırladıktan sonra yetkili Fransız makamına müracaat ederler. Bütün evrakları inceleyen yetkili bu federasyonun “Türkiye’deki Türkeş” ile bir alakasının olup olmadığını sorarlar.

Başvuruyu yapanlar herhangi bir engele takılmamak için Türkiye ile bir alakasının olmadığını buradaki Türkler ile ilgili bir sivil toplum örgütü olduklarını söyleyince Fransızların şöyle bir sözü ile karşılaşırlar: “Aman iyi. Sakın Türkeş’le bir irtibatınız olmasın. Çünkü onun kafasındaki dünya Osmanlıdan da büyük!”

Önder fikir adamı Başbuğun ardından bizlere düşen “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin.” diyen ölümsüz lidere ülkücüler olarak layık olmaktır.

Bize düşen, tarihin kaydettiği bu önemli nota doğru şerhler eklemektir. Bize düşen, onun dili ile “Ülkü, insanın kalbini aydınlatan bir ışıktır.”

Ülkü, insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Ülküsüz insan çamurdan bir varlık gibidir.” anlayışı ile ışık olmaktır.

İşte o ışığın ani vefat anını, satırların arasına sığdırabileceğimiz sırlarla belki de şöyle dile getirebiliriz:

Hiç unutulur mu o soğuk bir Nisan akşamı. Başbuğ yaşının üstünde bir dinçlikle, Ankara’da bir otelin önünde kendini bekleyen arabaya biner, arka koltuğa oturur. Nisan ayı olmasına rağmen Ankara sokaklarında hafif kar serpiştiriyordu.

Yaşlı Kurt araçta terlediğini hissetti ve şoföre kaloriferleri kapatmasını söyler. Kravatını gevşetirken gözleri Ankara’nın karanlık sokaklarına dalmıştı. Ama göğsünün ortasına yerleşen şiddetli ağrı nefes almasını da zorlaştırmıştı.

Şoföre bir kez daha seslendi o etkileyici ses tonuyla “evladım, kendimi iyi hissetmiyorum.”

Durumun ciddiyetini anlayan şoför ani bir manevra ile hızla Çankaya Hastanesine yöneldi. O sırada yaşlı adamın gözüne düşen kar tanelerine takılmıştı. O kar taneleri sanki kanat takmış bir güvercin gibi ihtiyar adama seslendi: “Vakit tamam. Haydi, gerçek vuslata…”

Asırlık çınar Başbuğ… Tarihe iz bırakırken geleceğe de umutlar emanet ediyordu veda ederken fâni âleme.

Dışarıda yağan kara inatla marşlar söylüyordu gözü yaşlı ülkücü yiğitler:

Bozkurtların Başbuğları kükreyince, söğütte
Soluk yapraklar uçuşur, dökülür bir nefeste
Soluk yapraklar uçuşur, dökülür bir nefeste

Canımızdır, kanımızdır her şeyimiz bu vatan.
Bastığın yerleri tanı, altında Türk'tür yatan
Bastığın yerleri tanı, altında Türk'tür yatan

Atalardan bize kalan emanettir bu vatan
Atalardan bize kalan emanettir bu vatan
Susuz kalsa toprağımız, sularız kanımızla
Susuz kalsa toprağımız, sularız kanımızla

Haydi yiğit haydi yiğit haydi yeni akına
Ülkümüzün, gücümüzün cihan varsın farkına
Ülkümüzün gücümüzün cihan varsın farkına

Diyerek,

Ülkücü hareketin ve tarihinin büyük liderlerinden Alparslan Türkeş’i vefatının 25. yıl dönümünde rahmetle anıyoruz. Ruhu şad mekanı cennet olsun...