Türkiye’yi kontrollerinde tutmaya alışmış olan emperyalistler “Türkiye kontrolden çıktı” kaygısındalar. Amerika ve Avrupa ülkelerindeki siyasi ve politik çevrelerde bu konuda bir karara varılmış olacak ki, Türkiye’ye kendi açılarından bakıldığında kontrol edilemez duruma geldiği ve kontrollerinden çıktığı hissiyatlarını açıklamaya başladılar.

Türkiye kontrolden çıkmadı, köklü geçmişi büyük imparatorluk mirası olarak jeopolitik konumu küresel liderliğine inanmış şekilde milli, yerli ve öz kaynaklarıyla üretme, teknolojisini geliştirme iradesi Avrupa’nın çıkarlarına aykırıda olsa, kendi bildiği ve inandığı yolda yürümeye devam ediyor.

Türkiye yeni dünya düzeninde yerine almaya, dünyanın güçlü ülkeleriyle dengeli kazan-kazan ilişkilerini devam ettirmeyi değerli buluyor. Çin-ABD ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmeyi, ABD ilişkilerini NATO’daki ağırlığının da bilincinde olarak, köklü geçmişi kimliği ve özgüveniyle bir güç olarak, bölgesindeki güç dengesi içinde yerini alarak, ülkesinin varlığını ve ağırlığını hissettirmek istiyor.

Türkiye altı yüzyıl büyük coğrafyaya hükmeden, Müslüman imparatorluklardan daha büyük bir coğrafi alana hükmetmiş bir geleneğin devamı olarak, geniş jeopolitik düşünen Cumhurbaşkanı liderliğinde güçlü bir konuma sahip olmak istiyor. Cumhurbaşkanı büyük jeopolitik vizyon sahibi olarak ülkesini Avrupa’da bir güç, Avrasya, Balkanlar, Ortadoğu ve Afrika ile bilhassa Müslüman ülkelerdeki gücünü dünya ülkelerinde de kabul görmeye başladı.

Köklü tarihsel vizyonumuz ve Cumhurbaşkanının vizyonuyla Türkiye’nin kaderini tersine çevirdiği tespiti, büyüyen ekonomik ve teknolojik gücümüze dikkat çekilerek, kontrolden çıktı açıklamalarını yapan Avrupa ülkeleri, ülkemize yönelik değişik entrikalarla kontrol altına alma çalışmaları maalesef hızlandırıldı.

Rahatsızlıkları, Müslümanların ve Türklerin çıkarlarını koruyan özgüvenle risk üstlenen, Avrupa’nın istediği yoldan yürümeyen güçlü bir Türkiye’nin varlığı.

Avrupa, NATO üyesi Türkiye’yi Avrupalı bir güç olarak üst sıralar çıkartıp, kendi içinde tutmaya çalışırken, kendi iç meseleleri ve ülkelerini sıkıntıya sokma korkularıyla, Türkiye’deki 4 milyon mülteciden iç güvenlikleri için ciddi endişe duyuyorlar.

Avrupa, kökümüzün Asyalı olması Avrasya’daki güç olarak Osmanlının devamının Anadolu’ya dağılışı, Türk Cumhuriyetleri Orta Asya da ülkemizin tarihsel kültürel birlikteliğimiz ve yakın ilişkilerimiz güçlü Türkiye’yi daha da güçlendireceğinin farkındalar.

Bu gücümüzle Türk Cumhuriyetlerinin halklarını kapsayan etkinliği Rusya-Çin ile ilişkilerimiz, Avrupa’ya kendi çıkarlarına halel getireceği kaygısıyla rahatsızlık veriyor.

Avrasya ülkeleriyle olumlu gelişimlere de karşı duruyorlar. Buna karşılık Rusya, zaman zaman Türkiye’yi kaybetmeme ilişkileri sağlam tutma uğruna, Türkiye-Avrupa arasındaki gelişen huzursuzluklardan memnun olmuş gibi görünüyor. Türkiye Avrasya ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek için tarihi ipek yolu sınırları üzerinde bulunan “Bir kuşak-Bir yol projesi” Türkiye’nin projenin orta koridoru üzerinde bulunması çok önemli görülüyor.

Projenin amacı, kara yolu demiryolu ve limanlarla daha hızlı bir ulaşım ağı ile bağlamayı amaçlamaktadır. Güzergâhındaki ülkelerin bağlantılarını pekiştirerek, bölgesel bir ticaret ağı yaratacağını Türkiye kontrolden çıktı diyenler de çok iyi biliyor.

Türkiye ve Türk dünyası açısından önemli olan “Yeni İpek Yolu” veya “Bir Kuşak-Bir Yol Projesi”  karadan tren yolları, denizden limanlar ve limanlara ulaşan bağlantı yolları ile bir bütünlük teşkil eden Asya, Avrupa ve Afrika’yı ticaret ve enerji yolları ile bağlayan bir stratejik hedeftir. 

Bu gelişmeler kendi içimizdeki ülkesine yabancı gafiller ve gayri millileri etkilememiş olsa da, ülkemize ve Cumhurbaşkanına oyun değiştiren lider olarak Kafkaslarda, Libya ve Doğu Akdeniz’de Askeri ve savunma gücüyle kontrolü ele aldığını her fırsatta dile getirmektedirler.

Avrupa, Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle yıllarca ezilen hor görülen kesimin sesi, kimsesizlerin kimsesi mazlum ve mağdurların sözcüsü, milletinin çıkarlarının teminatı ve temsilcisi olarak görmekte. Türkiye’yi istemeseler, sevmeseler, birliğin içine almasalar da, kendi menfaatleri için yine de Avrupa’nın bir parçası olarak görmeyi sürdürüyorlar.

Avrupa Türkiye’nin yükselişinden rahatsızlık duyuyor. Bu korku ve rahatsızlığın bilinçaltındaki sebebi 16. yüzyıla dayanıyor. Avrupa’da Türk korkusu zamanla tam bir kâbusa dönmüştü, Avrupa hâlâ kendi içindeki Türk korkusunu atabilmiş gibi görünmüyor.

AB ve ABD Türkiye’den asla vazgeçmiyor, kontrol etmek için batı kendi içinde tutmaya çalışıyor. Türkiye’yi nasıl içimizde tutarız diye yaptırım yapmaya, içinde tutmaya, kontrol etmeye, Türkiye’nin tamamen milli politikalarını nasıl engelleriz, Kafkaslarda Libya’da doğu Akdeniz’de nasıl kontrol ederiz kaygısıyla politikalar geliştiriyorlar.

Batının rahatsızlığının temelinde, Türkiye’yi kontrol edememe, siyaset ve stratejilerinin temelinde ise büyük bir kibir ve Türkiye’ye karşı küçümseme, bilinçaltlarındaki düşmanlık var.

Türkiye’nin kontrolden çıkıyor sözleri ve rahatsızlıkları, kendi varlıklarını ülkemizdeki siyasî, iktisadî, sosyal ve bilimsel yapılar aracılığıyla sürdürememe rahatsızlığıdır.

Baskı yaptırım ve engellemeler, tamamen milli politikalarını nasıl engelleriz, emir almayan, söz dinlemeyen, kendi kararlarını kendi alan, dik duran Türkiye’yi nasıl durdururuz, kontrolümüzden çıkmasını nasıl engel olabiliriz kaygısıdır.

Cumhurbaşkanı liderliğindeki yeni Türkiye’nin kendi bağımsızlığını kazandığına inanarak, tüm planlarının tersine dönmesi, yeni devlet sistemi içinde, karanlık faaliyetlerini yeniden aktif ve üretken bir yapıya dönüştürememiş olmalarının telaş ve kaygısıdır.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluş iradesindeki bağımsızlık ruhuyla, milli menfaatlerini koruyarak ilerlemesine kesintisiz devam edecektir. Türkiye sizin kontrolünüzden çıktı. Kontrol etmeniz ve durdurmanızda eski Türkiye’de kaldı, bilin isterim!