Ne zaman ki; Araplaştık... Kadınlara saygımızı kaybettik. Türk kültüründe cinsiyet ayrımcılığı yoktu. İlk TÜRK şamanlar kadındı. Devlet yönetiminde Kağan’ın kararı, hatun bu karara katılmadıkça geçerli değildi. Türkler, önem verdikleri haklara ‘Ana hakkı’ der, bu hakkı, ‘Tanrı hakkı’ ile eşit tutardı. Kadınlar, savaşta erkekleriyle birlikte çarpışırlardı. Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını, Mete’nin hatunu imzalamıştı. Türk kültüründe kadın-erkek ayrımı yapılmadığı gibi, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edilirdi. Kadınsız hiçbir iş yapılmazdı. Hatunlar tek başlarına elçi kabul ederlerdi.

Destanlarda ilahi konumlarda

Eski kavimler arasında hiçbir kavim, Türkler kadar kadına bu kadar özgürlük vermedi, saygı göstermedi. Türk mitolojisinde kadın kâinatın yaratılışına sebep olan ilham kaynağı, destanlarda ilahi bir konumdadır. Orhun Kitabelerinde; ‘Hakan ve Hatunun Buyruğu’ sözü ile başlayan ifadeler yer alır. İslam öncesi Türk devletlerinde kadın, yönetimde söz sahibiydi. Hatta bazı kadınlar, devlet siyasetine yön verdiler. Örneğin; Sabar’ların kağanı Balak Han ölünce yerine geçen eşi Boarık Hatun, 100.000 kişilik, Sabar ordusunu yöneterek, Bizans İmparatoru I. Jüstinianus’u dize getirdi. Aynı dönemlerde; Çinlilerde kadın, insan sayılmaz, ona isim bile verilmezdi. Kadın, hayatı boyunca bir erkeğin nüfuz ve otoritesi altında bulunurdur. İngiltere’de XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirdi. Hıristiyanlar ise; kadına şeytan gözüyle bakıyordu. İngiltere’de kadın ‘murdar’ bir varlık sayıldığı için, İncil’e el süremiyor, erkeğin sofrasına oturamıyordu.

Yüzde 75’i mutsuz

Eski Romalılar kadını her kötülüğün anası saydıkları için evliliği benimsemezlerdi. Eğer kadın kız doğurursa veya sakat çocuk doğurursa, kocasının onu öldürme hakkı vardı. Cahiliye Arapları, kız çocuğuna sahip olmak onursuzluk olduğundan kız çocuklarını diri diri gömerlerdi. İslam dininin kabulü ile Arap ve Fars kültürünün etkisi altında kalan, Türk insanının sadece dini inanışlarında değişiklik yaşanmadı, siyasi ve toplumsal değişimler de yaşandı. Eskiden Devlet Yöneten, erkeği ile savaşa giden kadın, bugün eve hapsediliyor. Arap kültürünün etkisiyle, ailede erkek Egemenliği artarken, kadın eziliyor. Yapılan anketlerde kadınların yüzde 75’nin mutsuz olduğu görülüyor. H

er türlüsüne maruz kalıyor

Bugün ise ülkemizde kadın, şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Kadına şiddet konusunda dünya istatistiklerinde ne yazık ki! Ülkemiz ilk sıralarda yer alıyor. Daha açık tabirle; eşitlikten bahseden kadın, ‘çirkin feminist’ diye aşağılanırken, kendini ifade etmeye çalıştığında da hafif meşreplikle suçlanıyor. Kocalarından şiddet gören pek çok kadın, ölüm korkusuyla yaşıyor. Tecavüze uğrayan kadınımız, ekonomik özgürlüğü olmadığı erkek egemen bir toplumda aile sözünden dışarı çıkamadığı için tecavüzcüsü ile evlendiriliyor. Kadını sömüren, kölesi gibi gören; Öcü gibi siyah örtüler arkasına hapseden, birkaç adım arkasından yürümesine izin veren, Arap yobazlığının toplumumuzda hızla yayılırken, tarikatlar, ülke yönetiminde olduğu gibi, diyanette de hâkimiyet kuruyor. Bu hızlı değişim, ne yazık ki; Türk kadının kazandığı tüm hakları kaybetmesine neden oluyor. Kadına dayağı savunan din bilginleri, 12-13 yaşındaki çocukların evlenmeleri gerektiğini açıklıyor. Üretimden alınan kadın, eve hapsediliyor.

Haklarını kaybediyor

Kadınlarımız, Cumhuriyetin ilanı ila kazandıkları hakları, AKP hükümeti sayesinde hızla kaybediyor. Çünkü sokakta şiddet var. Hukukta adaletsizlik var. Gelir dağılımı dengesiz. Zamlar, ailelerin belini büküyor. Tele vole programları, örf adetleri zedeliyor. Çağa ayak uyduramayan Diyanet, her geçen gün Arap kültürünü benimsiyor. Milli Eğitim, eğitmiyor, klişe gençlik yetiştirmek için çabalıyor. Çocuğu anne değil, yönetenler eğitmenin peşinde. Örf adet kalmadığı, geleneklerle birlikte, kaybolan aile içi saygı, en küçük bir tartışmada şiddeti tetikliyor.

Çözüm öze dönmek

Emine Bulut’un, eski eşi tarafından, 10 yaşındaki çocuğunun gözleri öldürülmesi, sadece Türkiye’de değil dünyada yankı uyandırdı. Siyasiler, cinayet sonrası katilin idam edilmesini tartışmaya açtı. Cumhurbaşkanı; “ İdam kararını benim Cumhurbaşkanı olarak tek başına verme yetkim yok. Bu parlamentodan gelecek, parlamentodan geldiğinde benim onaylama yetkim var” dedi. İyi hoş da, AKP’nin başı kim? Sayın Erdoğan, idam konusunda samimi ise, bir talimatı ile idam kararı bir iki günde çıkar. Tamam... Kızgınız, öfkeliyiz. Katili asmak çözüm mü? ‘Kadın dövmenin caiz’ olduğu fetvaları ne olacak? Toplumsal şiddet, bir ya da bir kaç idam ile çözülecek mi? Elbette hayır. Çözüm; Türk kadınının, destanlardaki ilahi görüldüğü günlere, özümüze dönmek.