TÜRK, bütün varlığı ve heyecanı ile islamiyete koşarken hasretle beklediği dine kavuşma'nın mutluluğunu yaşamıştır. "Allah'tan başka ilah yoktur"

diyen, "cihad" emri ile "alplik ruhunu" besleyen, öte yandan "hak yolda" alimlerin akıttığı mürekkebi, şehid kanından daha mübarek bulan

islamiyet, kısa zamanda Türk'ün ruhunu keşfetmekle kalmamış, Türk'ü yeniden Türk'e buldurmuştur.

S. Ahmet Arvasi...

***

İslamiyeti kabul eden Yüce Türk Milleti, "İlahi Kelimetullah" davası uğruna tüm dünya'ya ''Türk-İslam adalet ve hoşgörüsünü'' götürmekle kalmamış, hakimiyeti altında diğer din ve ırktan insan toplumlarını da kollamayı kendisine vazife bilmiştir.

Türkler İslam'da Liderlik görevini ilk olarak Selçuklu Devleti zamanında kazanmış, Selçuklu devleti ve onun mirası üzerine kurulan Osmanlı Devleti, sınırları içerisinde olsun ya da olmasın islam ülkelerine yapılan saldırıları kendi ülkesine yapılan bir saldırı olarak kabul ediyordu. Ceddim Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'da hüküm süren Memlüklü Devleti'ne son vermesi üzerine islam dünyasının önderliği Türklere geçti. Böylece ''tüm islam dünyası'nın başşrhri, İstanbul'' oldu.

Mısır'dan sonra Kuzey Afrika ülkeleri de birer birer Osmanlı sınırlarına dahil edildi. İspanyol işgaline uğrayan Cezayir'e çıkarma yapan Barbaros Hayrettin Paşa hazretleri, halkın sevgi gösterileriyle karşılandı. Cezayir'le birlikte Tunus, Fas, Libya, Irak, ve Yemen'de böylece Büyük Osmanlı topraklarına ilhak edildi.

Türkler hakimiyeti altındaki topraklarda hiçbir zaman Amerika ve İngilter gibi emperyalist zulmedici bir yaklaşım içerisinde asla olmadı. Özellikle halkı müslüman olan ülkelerdeki insanlar, her alanda Türklerle eşit haklara sahiptiler.

Yüce Türk Milletinin İslamiyete yapmış oldukları hizmetlerinden dolayı Büyük Osmanlı Sultanlarına ve Türk milletine büyük sempati duyuyorlar ve "kavmi necip" olarak, isimlendiriyorlardı.

Hicaz Cephesi:

Hicaz Cephesinde, Hicaz Emiri hain Şerif Hüseyin'in liderliğinde, İngiliz kışkırtmaları ve yardımlarıyla ayaklanan Arap bedevi, saldırıları'nın büyük önem kazanması üzerine Şam'daki 4. Ordu'dan takviye edilerek, ordu komutanlığı yetkisinde ''Hicaz Kuvve-i Seferiye Komutanlığı kuruldu.'' Bölgedeki birlikler bu komutanlığa bağlandı ve komutanlığına da 12. Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa hazretleri atandı.

Fahrettin Paşa hazretleri ve kuvvetleri, İngilizlerin Nablus savaşını kazanmaları ve Filistin Cephesindeki Türk Kuvvetlerinin Halep bölgesine çekilmesi üzerine, İngiliz ve Arap kuvvetleri tarafından kuşatıldığı için Medine'de mahsur kaldı. Fahrettin Paşa, Bölgedeki Türk kuvvetleri ile irtibatının kesilmesine ve hiçbir ikmal desteği almamasına rağmen Mehmetcikle Medine'yi kahramanca savunmuş ve ''Çöl Kaplanı unvanını almıştır.'' Kuşatmadan önce, Medine'deki kutsal emanetlerin büyük bir kısmını, teşkil ettiği özel bir ekiple İstanbul'a gönderen Fahrettin Paşa hazretleri, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra da Medine'yi savunmuş ve 13 Ocak 1919'da esir düşmüştür.

Türkler İslamı kabül ettikten sonra, Allah ve Rasülüne itaat ve edepte kusur etmemişlerdir. Her gittikleri ülkelere Allah ve Rasülünün hükümlerini ve adaletini götürmüş, halkına adaletle hükmetmişlerdir.

Resulullah'ı çok seven Türkler, Onun adına şiirler yazmış, edepte asla kusur etmemişlerdir.Bunlardan biride şair Nabi.

Devlet erkanı ile hicaza giden Nabi, Resulullaha olan edep ve sevgisini dile getiriyor.

Sakın terk-i edepten:

''Sakın terk-i edepten kuuy-i mahbub-i hudadır bu

Nazargahı ilahidir,makamı Mustafadır bu

Felekte mah-i nev babusselamın sine-çakıdır bu

Bunun kandili cevza matla-i zıyadır

Habibi kibriyanın habgahıdır fazilette

Tefevvuk-kerde-i arşı cenabı kibriyadır bu

Bu hakin pertevinden oldu deycur-i adem zail

Amadan açtı mevcudat düşçeşmin tutuyadır bu

Murat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha

Metafı kutsiyandır cilvegahı enbiyadır bu.''

Evet, hiç bir millette görülmeyen bu sevgi ve aşk, yalnız Yüce Türk Milletinde görülmektedir. Necip milletimizin islama ve sevgili peygamberimize olan aşk-ı sevgisi...ve ihlası...