TÜRK milletinin kaderi; Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları üzerinde yaratılacak medeniyetin altına imza atmayı kaçınılmaz hale getirmiştir.  Buna ister kader deyiniz, ister Türk’ün hayat anlayışı! Kim ne derse desin, Türk milleti, Avrupa’nın bir parçasıdır. Asya’nın en eski sahiplerindendir. Afrika’ya devlet kurma kültürünü yerleştirmiş bir millettir.
Türk milletini Anadolu ve Trakya yarımadalarına sıkıştırılmış bir devletin sahibi olmaktan başka hiçbir özelliği bulunmayan statüyle sınırlandırmak istiyorlar. Türk milletini, Anadolu’nun işgalcisi olarak göstermek istiyorlar.
Türk milletini Avrupa ve Afrika sakinlerini sömüren bir emperyalist olarak göstermeye çalışıyorlar.
Bütün bu suçlamaların bir tek gerekçesi var: Yakın gelecek, Türklüğün yeniden uyanışının şahitliğini yapacak.
Türk milleti,  birilerinin Türk düşmanlarını uyandırmaktan başka işe yaramayan gevelemelerine inat, Türklük şuurunun uyanışıyla üç yüz milyonluk bir olarak kucaklaşacaktır.
Hiç merak etmeyin, bunu Türkiye’ye yıllardır yöneten geçmiş ufuksuz iktidarlardan önce, yabancılar görmüştür.
Türk soyunun yaşadığı bütün coğrafyalarda akıl almaz bir doğum kontrolü ve nüfus planlamasının hayati bir uygulama olduğunu propaganda haline getirenlerin asıl amacı, Türk soyunun nüfusunu azaltmaktır.
Türkiye’deki eblehler bunu bir türlü anlayamamıştır. Yaylalarda ömrünü tüketen kadınlar kadar bile anlayamamışlardır. Ama gerçek budur.
Gerçek, Türk nüfusunun dünya nüfusu karşısındaki oranının mümkün olduğu kadar aşağıya çekilmesidir! Nüfus planlamasıyla ulaşamadıkları amaçlarını, Hristiyanlaştırma misyonerliğiyle sürdürmektedir. Türk’ün bulunduğu her coğrafyada milyarlarca doları bulan Hristiyanlaştırmayla misyonerliğinin hedefi de Türk milletinin üç yüz milyonluk büyük bir güç olarak kucaklaşmasını engellemeye çalışmaktır.
Türklüğün başında hasbelkader yönetici olarak geçmişte bulunanların sorumluluğu çok büyüktür. Çünkü Türk milletine karşı tezgâhlanan oyunlar öncelikle yönetici sınıfına şirin gösterilmeye çalışılarak hep sahnelenir.
Gayri milli siyasiler zengin sınıfıyla sorumsuz ve ufuksuz yönetici takım, ülkemiz üzerindeki emperyalistlerin dayattığı bazı uygulamaların oltasına takılmaktan kurtulamıyorlar.
Yalnız kendisi takılsa iyi, ama Türk milletinin de oltaya takılmasında birilerine hizmetçilik ediyor.
Türklüğün kaderi, asırlarca kendisine karşı kaçak güreşen zihniyete yem olmamaktan kurtulmanın yollarını bulmak olmuştur. Türk, güçlü olduğu dönemlerde hiçbir milletin milli ve dini varlığına ihanet etmeyi düşünmemiştir. Düşünmediği içindir ki, asırlarca Türk’ün sağladığı güven ortamı içinde serbestçe yaşayan tilki tiyniyetli toplumların ihanetiyle karşı karşıya kalmıştır!
Güçlü iken düşmanı bağışlamak, güçsüzken o düşmanın insafına mecbur kalmak demektir!
Bu ihtimali ortadan kaldırmanın bir tek yolu vardır:
Her zaman güçlü olmak!
Türk milletinin kendi özdeğerleriyle yeniden tanışmasını engellemek isteyenler, gaflet içinde değiller, mutlaka ihanet çemberlerinin halkalarından birini oluşturmaktadır!
Türk milleti bunu fark edecek büyük önderlere sahiptir. Ne yazık ki, o önderlerde Türk coğrafyasının her tarafında ‘sakıncalı kişi’ olarak tanıtılmaktadır!
Azerbaycan’da, Türkmenistan’da, Irak’ta, Özbekistan’da, Kazakistan’da, İran Azerbaycan’ında, Türkistan’ın her yerinde ve Türkiye’de uyanışın işaret fişeğini ateşleyen yürekli milli insanların, pısırık yönetimler ve gayri milli işbirlikçiler tarafından suçlu gibi gösterilmesi de Türk milletinin zenginliklerinde gözü olanlara karşı birer diyet olarak verilebileceklerinin göstergesidir!
Türk milletinin kaderi, kendisiyle boğuşmak olmamalıdır!