Doğu Türkistan meselesi Türklerin en çok kanayan yarasıdır. Dünyaya nizam veren Türk milletinin ana yurdunda bulunan soydaşlarımız Çinliler tarafından asimile edilme, işkence görme, tecavüze uğrama ya da katledilme politikaları maruz kalmaktadır.

Tarihi Hunlara ve Göktürklere kadar dayanan Türkistan toprakları, tarihin ilk dönemlerinden beri Türklerin ana yurdu ve bin yıldan beri de İslam toprağıdır.

Batıda Hazar Denizi ve Ural Dağları'nın güney kısmına, kuzeyde Sibirya'ya, güneyde İran, Afganistan ve Tibet'e, doğuda Çin ve Moğolistan'a sınır olan Türkistan, oldukça geniş bir sahaya sahiptir. Doğu Türkistan'ın toplam yüzölçümü 1.824.418 km2'yi bulur. Bu yüzölçümü ile Doğu Türkistan Almanya'dan 4, Ürdün'den 3 kat büyüktür. Türkiye'nin yaklaşık 2,5 katıdır. Türk Dünyası'nın Kazakistan'dan sonra ikinci büyük ülkesidir.

Çin'in Doğu Türkistan'daki Uygur Türklerine yaptıkları baskıların ardında tarihi geçmişte bulunan düşmanlıkların ve bugün Doğu Türkistan bölgesinde bulunan yer altı kaynaklarının olduğunu unutmamak gerekir. Tarihi düşmanlığın perde arkasında Mete Han'ın Çinlilerle olan savaşlarında galip gelmesi ve Türklerin durdurmak için Çin Seddi yapsalar da o seddin aşılması tarihi kindarlıklarının başlangıcıdır. Her ne kadar Göktürkler yıkılsa ve 50 yıl gibi Çin'in esaretinde kalsalar da Kürşat gibi bir lider çıkıp 40 çerisiyle koskoca Çin sarayını basıp Çin İmparatorunun üç ay korkudan odasından çıkamamasına kin bilenip hep bu günlerin intikamını almak için bilenmişlerdir.

250 yıllık Çin esareti

Doğu Türkistan'da yaşayan Müslüman Türkler 250 yıldır Çinlilerin egemenliği altında yaşamaktadır. Bu topraklar 1949 yılında Mao liderliğinde Komünistlerin Çin yönetimini ele geçirmesinin ardından Uygur Türklerine olan baskı ve asimile politikalarını arttırdı. Asimile olmayı raddeden Uygur Türklerine bu sefer de fiziksel imha yöntemlerine girişildi. Katledilen Müslüman Türkler korkunç sayılara ulaştı.

Diplomatik Strateji adlı araştırma sitesinden aldığım verilere göre;

"1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin, 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin, 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin, 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından katledildiler ya da rejimin doğurduğu kıtlık sebebi ile ölüme terk edildiler. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaştı." Bu katliamlar ve işkenceler günümüze kadar böyle sürerek gelmiştir. Ancak bu dönemde Çin daha farklı bir yol izlemiştir. Uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmemek için katliam, işkence ve asimilasyon politikalarını Çinazi Kampları kurarak orada sanki Uygur Türklerine eğitim veriyormuş veya bir meslek sahibi yaptırmaya çalışıyormuş görünümü vererek uygulamaktadırlar. Ancak o kamplarda binlerce Uygur Türkü, tek suçu Türk olduğu için bu kamplarda zorla tutuluyor. İşkence görüyor ya da sessiz sedasız katlediliyor.

Bu kamplarda annesi babası tutuklanan Uygur Türkü küçük çocuklar beyinleri yıkanarak Çinlileştiriliyor ve binlerce tutuklu Uygur Türkü kadın çeşitli işkencelerden geçirilip tecavüze uğruyor. O da yetmiyor babası, abisi ya da ailesinden birisi bu kamplarda bulunan Uygur Türkü ailelere, Çinliler "kardeş aile projesi" adı altında her eve bir Çinli erkek yerleştiriyor. Böylelikle o yerleştirilen Çinli, Uygur Türkü kadına evinde tecavüz ediyor ve zorla bu kızla evleniyor. Bunlar hep Uygur Türklerini asimile etme yöntemleri olarak günümüzde uygulanıyor. Bunun yanında Uygur Türkü genç kızlar zorla ailelerinden koparılıp genel evlerinde, pavyonlarda, barlarda çalıştırılıyor.

Çin'in bu insanlık dışı, insan haysiyet ve onurunu kırıcı eylemlerine ise başta Müslümanlar olmak üzere herkes susup görmemezlikten geliyor.

Çin'in tarihi kindarlığının yanında bir de Doğu Türkistan'da bulunan yer altı kaynaklarını ele geçirmek için de Uygur Türklerinin kırmaya çalıştığını da unutmayalım.

Yine diplomatik strateji'nin sitesinden yararlandığım bilgilere göre;

"Çin Halk Cumhuriyeti topraklarından çıkartılan 148 çeşit madenin 118 çeşidini Doğu Türkistan topraklarından elde etmektedir. Doğu Türkistan sınırları dahilinde bugüne kadar yaklaşık 5 bin noktada maden ocağı tespit edilmiştir ki bu, Çin'in toplam maden ocaklarının zaten yüzde 85'ini teşkil etmektedir. Ülkedeki petrol alanlarının yüzölçümü, İngiltere ve Fransa'nın toplam yüzölçümünden fazladır. Çıkartılan madenler arasında kömür, demir, uranyum, volfram, manganez, krom, kurşun, molibden, çinko, berilyum, lityum, niyobyum, tantal, sezyum, beyaz mika, asbest ve altın sayılabilir. Ülkenin 50 bölgesinde altın yatakları (toplam rezervin 18 milyon 500 bin ton olduğu tahmin edilmektedir), yedi bölgede bakır madeni, 32 yerinde kurşun madenleri, 46 bölgede demir yatakları, 5 bölgede de uranyum, 5 yerde Volfram, 13 yerde Kalay, 2 yerde Civa, 6 yerde Amonyak yatakları, 70 yerde kömür madenleri bulunmaktadır." Ayrıca Doğu Türkistan'da "500 noktadan petrol, 30 noktadan da doğal gaz çıkarılmaktadır. Tarım Havzası'ndaki petrol yataklarındaki rezervi 18 milyar ton olarak tespit edilmiştir. Ancak son araştırmalarda bu bölgenin toplam petrol rezervinin 60 milyar ton civarında olduğu söylenmektedir. Ayrıca sadece Taklamakan Çölü'ndeki petrol rezervinin 50 milyar ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Araştırmalara göre, Doğu Türkistan'da bulunan yaklaşık 2.2 trilyon ton miktarındaki kömür rezervi ve bölgede 40'tan fazla noktada tuz çıkarıldığı da bilinmektedir."

İşte Çin bu kaynakların tamamını kendi tarafına aktarmak için Uygur Türklerini planlı bir şekilde imha ve asimilasyon politikalarına t‰bi tutmaktadırlar. Ayrıca zorla yerlerinden edilen Uygur Türklerinin yerine ise Çinli aileler yerleştirilip en iyi hizmetlerde onların yerleşim yerlerine götürülmektedir.

İşte biz Türkiye ve Türk milleti olarak Unutulan Vatan Doğu Türkistan'a sahip çıkmalıyız. Çünkü orası bizim dünyaya medeniyeti yaydığımız çıkış noktamız ve Ana yurdumuzdur.