Televizyonlarda genelde belgesel izlerim.
Haberler psikolojimi bozduğu için arada bir göz atarım.
Ama iki tane yabancı diziyi hiç kaçırmam.
Birisi, The Big Bang Theory diye bir komedi dizisi.
Diğeri de Walking Dead diye iğrenç bir dizi.
Big Bang Theory dizisi bence kaçırılmayacak,
Herkesin izlemesi gereken bir dizi.
Zekâ içerikli espriler söylemler,
İnsanı bol bol güldüren parodiler.
Walking Dead dizisini niye izlediğimi ise, inanın ben bile bilmiyorum.
Sanırım atalarımızın avcı toplayıcı olduğu,
zamanlardan genlerimize işlenmiş vahşet dürtüsünü tatmin için.
Bunları niye anlattım;
Bugün benim de içinde olduğum 65 kuşağının,
Dört saatlik ÇARŞI izni vardı.
2 ay sonra ilk defa ceza ödeme
Yakalanma korkusu olmadan sokağa çıktık.
Ben 65 yaşına 2 ayla takıldım.
Babam iki ay bekleyip nüfusa yazdırsa yırtacaktım.
Çarşı izni için güzel bir hazırlık yaptım.
Maskemi taktım, yürüyüş ayakkabılarımı giydim.
Sağ cebe kolonya, sol cebe el dezenfektanı,
Basın kartı ve de kimlik kartı pantolon cebine.
Tam teçhizat dışarı adım attım.
Amacım bir gazeteci gözü ile hem ortalığı kolaçan etmek,
Hem de hamlaşan kaslarımı açmak için biraz yürümekti.
İlk çıktığım yer Tozkoparan meydanıydı.
İnanın tüylerim ürperdi.65 ve üzerindeki insanlardan başka
Ortalıkta kimse yoktu.
İstisnasız herkes maskeliydi.
Beli bükük zorla yürüyen dedeler,
On adım attıktan sonra durup dinlenen nineler.
Hafif bir rüzgâr estiğinde bile,
Düşmemek için direnen 80 üzeri yaşlı insanlarımız.
Ortamlıkta Walking Dead film manzaraları var gibiydi.
Kendi adıma korktum.
Ben her gün bir saat yürüyen, sporunu hiç eksik etmeyen biri olduğumdun;
Kendi kendime şu soruyu sordum;
“Demek ki artık yaşlanmışız”.
O sırada kadim dost Prof.Dr. Orhan Gedikli Hocamın bir sözü aklıma geldi;
“”Gerçek anlamda yaşlanma 65’inden sonra başlar”.
Başlamış demek ki farkında değiliz.
Neyse görüntü böyleydi.
Bu sokağı özlemiş, güneşi havayı özlemiş,
İnsanlarımızın görüntüsü bana Walking Dead dizisini hatırlattı.
Dizide dünyaya bir virüs musallat oluyor.
Virüsü kapanlar zombilere dönüşüyor.

Ve de zombiler virüs bulaşmamış insanları yakaladıklarında,
Canlı canlı yiyorlardı.
Benzetmek biraz hoş olmadı ama
Maalesef sokağa baktığımda ilk aklıma gelen oydu.
Tabii 1,5 saatlik gezinti sırasında güzel olan şeyler de vardı.
Bir kere 65 ve üstü kuşağına virüs konusunda en akıllanmış kuşak diyebilir.
İstisnasız herkes maskeliydi.
Açık havada etrafta kimse olmasa bile maskeler yüzlerdeydi.
Hatta ev hapsi günlerinde tek eğlenceleri,
Ekrandaki virüs uzmanlarını dinlemek olduğundan,
Çoğu da doktor kesilmişti.
Maskesini çıkaranı,
Sosyal mesafeyi bozanı anında uyarıyorlardı.
Bu konuda iki defa ben bile yaşlı iki annemizden iyi bir fırça yedim.
Güzel şeyler var dedim ya!
Devam edeyim.
Bir parkta kaydırakları boş bulan bir dede ile ninemizin,
Kaydıraklardan kaydığımı gördüm.
Çok güzel bir sahneydi inanın iyi de eğleniyorlardı.
Ve de çevreyi güzelleştiren faktörler,
Salkım salkım akasya ağaçları,
Gonca gonca aşmış güller,
Ortalığı doldurmuş olan kır çiçekleri,
Ceviz ağaç yapraklarının bayıltıcı kokusu.
Sarı, beyaz harika kır papatyaları.
Ve de güneşin kemiklerimizi ısıtan harika sıcaklığı.
Ve tabii ki HÜRRİYETİN o dayanılmaz güzelliği
Bunlar not defterime düşenlerdi.
Anlayamadığım bir şey de vardı;
“Trafik ışıkları”.
Yarım saatte bir araba geçen bir caddede,
Veya sokakta.
(Ki onlarda ya polis arabası ya zabıta arabası, ya da görevli arabası),
Trafik ışıkları niye her yerde yanıyordu bunu çözemedim!
Harcanan enerjiye yazık.
Ve son not;
Cumhurbaşkanımızın’dan, bilim kurulumuzdan bir istek var
Bu insanlarımızı yazlığı olanı yazlığa gönderin.,
Köyü olanı köyüne gönderin.
Hiç olmazsa bahçelerinde güneşi görürler.
Böyle giderse Corona’ya gerek kalmadan, sıkıntıdan,
Dertten tasadan, havasızlıktan 65 dememeyim de 75 üstü,
Kuşak bayağı bir telef olabilir.