Habertürk'te “Hafta sonu” proğmanına katılan Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, o dönem rütbesi Tabip Binbaşı olan babası Nihat İlhan'ın eşi ve 3 çocuğunun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) 1963 yılında Rumlar tarafından katledilmesinden sonra aileden kendisiyle birlikte 9 kişinin doktor olduğunu söyledi.

Prof. Dr. İlhan, "Küçükken bu katliamı duyarak büyüdük. Aynı meslekten olmak aynı yolda insanlara yardım etmeye çalışmak bunlar bizim babamızdan öğrendiğimiz şeyler, biz de bunları gerçekleştirmeye çalışıyoruz" dedi

EOKA örgütü olarak bilinen Rum çetesi, Kıbrıslı Türkler'i adadan silmek için Aralık 1963'de kanlı saldırılar düzenledi. 21 Aralık 1963 gecesi, Lefkoşa'nın Kumsal bölgesinde o dönem Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı'nda görevli olan Tabip Binbaşı Nihat İlhan'ın eşi Mürüvvet ve çocukları Murat, Hakan, Kutsi, eve giren Rumlar tarafından küvette kurşuna dizildi. Nihat İlhan'ın eşi ve çocuklarının katledilmesi, 364 Kıbrıs Türkü ile 174 Kıbrıs Rumunun hayatını kaybettiği olayların sembolü haline geldi. Olayın gerçekleştiği tek katlı ev, daha sonra 'Barbarlar Müzesi'ne dönüştürüldü.

KATLİAMI ANLATTI 

Prof. Dr. İlhan, babasının katliamdan önce saldırılarda yaralılara müdahale için hastaneye gittiğini anlatarak, "Giderken babam eşi Mürevvet hanım, çocukları Murat, Kutsi ve Hakan'a, 'eğer dışarıda bir çatışma olur, silah sesi duyarsanız, burası güvenli bölge; ama siz mutlaka evin en izole yerine geçin, burası da evin banyosu, küveti olabilir' diye ifade ediyor.

Rum EOKA'cı katiller, önlerine ilk çıkan ev olan bizim eve giriyorlar. Ev tek katlı bir bina. Bunlar hemen banyoya saklanıyorlar. Mürüvvet hanım; Murat, Kutsi ve Hakan'ı göğsüne sararak üzerine kapaklanıyor. Evin sahibi Hasan Bey bir başka yere saklanıyor, onların küçük çocuğu banyodaki lavabonun altına saklanıyor. İçeriye giren bu katiller acımasızca makineli tüfekle tarıyorlar. Ev tanınmaz hale geliyor. Burada Mürevvet hanım, Murat, Kutsi ve Hakan şehit oluyor. Evdeki diğer küçük çocuk yaralanıyor, tedavi görüyor. Sabaha kadar orada bekliyorlar. Sabaha karşı evin sahibi ve kızı dışarıya çıkıyorlar; ancak bu şekilde toplumun haberi oluyor. Lefkoşa'da Barbarlar Müzesi olarak adlandırılan evimizin mutlaka ziyaret edilmesini istiyoruz. Burada Türklere yapılan soykırımın nasıl olduğunu görmelerini istiyoruz vatandaşlarımızdan" diye konuştu.

ARTIK SÜT İÇEMEZLER

Olaydan birkaç gün sonra haberi oluyor. Hatta nasıl haberi olduğu konusu da çok acı bir konudur. Orada çocuklara süt götüren bir çobanı görüyor. ‘Bizim çocukların sütünü ihmal etmiyorsun değil mi’ diyor. Çoban bembeyaz oluyor. Sonra 'Artık onlar süt içemez' gibi bir şey söylüyor.

Babam arkadaşlarına, 'ben eve gidip geleceğim' diyor. Arkadaşları ile eve gidiyorlar, evin kapısının taranmış, yanmış olduğunu görüyor. Diğer subay arkadaşları, 'içeriye girmeyeceksin' diyor babama, büyükelçinin yanına gidiyorlar. Büyükelçi, babama 'eşin ve 3 çocuğun şehit oldu' diyor. Babamın tek sözü var, 'vatan sağolsun' oluyor" dedi.

BABAM CEPHEDEYMİŞ

Babam 1963 yılında Kıbrıs'taki alayın baştabipliği görevini yapıyor. Hem genel cerrah hem ortopedi uzmanı askeri doktor. O sırada görev için orada bulunmakta. Kendisi çatışmaların bulunduğu bölgede askeri hastanenin sorumluluğunu yürütüyor. Burada da çatışmalarda yaralanan hem Türk tarafından hem de Yunan tarafından kişilerin tedavisini sağlıyor. Ev BM Karargâhı Ledra Palas'a kuşbakışı baktığınız zaman 500 metre bile olmayan bir yerde. Bu bölge güvenli olduğu hem de şehrin merkezinde olduğu için bir sorun olmayacağını düşünüyor.

BÜTÜN KİMSESİZ ÇOCUKLARIN BABASI OLACAĞIM' DEMİŞ

Prof. Dr. İlhan, babasının Elazığ ve Ankara'da askeri hastanelerde görev yaptıktan sonra 1984 yılında Başbakanlık Sosyal hizmetler ve Çocuk Esirgeme Genel Müdürü olduğunu anlatarak, "Hatta buna çok sevinmişti. O zamanlar, '3 çocuğumu şehit verdim; ama bütün kimsesiz çocukların babası olacağım' diye konuşurdu hep. Devlete bağlı olan bütün yetimlerin olduğu yerleri ziyaret etti, hepsine destek sağladı. Babamdan sonra ailemizden 9 hekim çıktı. Anmak yaşatmak gerekiyor. Keza benim oğlumun adı da Nihat İlhan. Biz bu olayları bilerek büyüdük, bunu da çevremize yaymaya çalıştık. Kıbrıs Türkü'nün varlık mücadelesine destek olma, milli bilincimizi aşılamak, dünyaya göstermek açıkçası bizim temel amaçlarımızdan olması gerektiği kanısındayım. Küçükken bunları bu katliamı duyarak büyüyorsunuz. Aynı meslekten olmak aynı yolda insanlara yardım etmeye çalışmak bunlar bizim babamızdan öğrendiğimiz şeyler, biz de bunları gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Evlat acısı bambaşka bir şey. Benim rahmetli ağabeylerimden Kutsi kızıl saçlı bir çocuktu, benim oğlum da kızım saçlı" diye konuştu.

KUTSİ’ DİYE SEVERDİ

Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıs'a müdahalesinin en haklı gerekçelerinden birisidir bu. 21 Aralık 1963'te tarihe 'Kanlı Noel' olarak geçen gecede ayrıca, sırf bizimkiler değil oldukça fazla Türk vatandaşı da orada katlediliyor. Bu açıdan bakıldığında bunun planlı bir eylem olduğu, resmen Türk ırkının kurutulmasına yönelik bir eylem olduğunu görüyorsunuz.

Daha sonra babasının cenazelerle memleketi Elazığ’a gelip çocuklarını ve eşini toprağa verdiğini belirten İlhan, “Evlat acısı hiçbir şeye benzemez. Hepimiz bunu biliyoruz. Bizim rahmetlilerden iki numaranın adı Kutsi'ydi. Kutsi kızıl saçlıydı. Benim oğlum da Nihat Demirhan İlhan, o da yine kızıl saçlı. Aradan 40 yıldan fazla zaman geçtikten sonra torun sahibi olmasına rağmen, benim oğlumu hâlâ 'Kutsi' diye sevdiğini hatırlıyorum” dedi. Babam  Nihat İlhan, 2016 yılında 92 yaşında hayatını kaybetti.

Editör: Haber Merkezi