Sabah gazetesinin duayen yazarı Hıncal Uluç, Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan'ı bugünkü köşesinde çarpıcı ifadelerle eleştirdi.

Hakan'ın "Hürriyet yükseldikçe yalancılar azıyor" başlıklı pazartesi günkü yazısından alıntı yapan Uluç, "Pandemi döneminde Hürriyet yeni bir çalışma modeline geçmiş. Tüm olumsuz etkilere rağmen tirajını arttırmış ve salgın sürecinden güçlenerek çıkmış." İyi, güzel de!. Tesadüfe bakar mısınız?. Pandemi dönemi, ayni zamanda Ahmet Hakan dönemi..
Anladınız değil mi? Ahmet Hakan'ın Hürriyet'ine karşı bir kampanya başlamış.. Nerde?. Kim, belli değil.
Yazısında yok. Onlar kim, belli değil ama avuçlarını yalamışlar.. En sonunda "Kalleşçe yalanlara, palavralara, uydurmalara başvurmuşlar. Neymiş bu alçakça yalan.. "Hürriyet kağıttan vazgeçecek küçülecekmiş.." Nerdeymiş bu kampanya?.
Avuçlarını yalayacaklar kimlermiş?. Belli değil..Ahmet Hakan, yel değirmenlerine saldırıyor sanki.. Hayaleti kendi yaratmış, kendi sövüyor, gibi" ifadelerini kullandı.

Uluç, "Şimdi Ahmet Hakan gibi deneyimli bir gazeteciyi bu troller mi telaşa düşürüyor, yani. Kaldı ki, o trollere o ilhamı veren de Ahmet Hakan'ın kendisi" diye yazdıktan sonra şöyle devam etti:

"Hani bayramda 3 gün gazeteler çıkmamıştı da, gazeteler evden çalışarak, dijital yayın yapmışlardı ya.. (Ben dijital SABAH'ta yazmayı reddetim.
Benim yazım çıkmadı bayramda.) İşte o günlerde Ahmet Hakan "Basında evden çalışma devrimi" başlıklı bir yazı yazdı ve dedi ki..
"Hürriyet, evden çalışmayla da çıkabiliyormuş.
Toplantılarımızı yapıyoruz...
İletişimde hiçbir sıkıntı çekmiyoruz...
Sayfa yapım aşamalarının her anını izleyebiliyoruz... Manşetleri belirleyebiliyoruz...
Trafikte iki saat geçirmiyoruz...
Ofis hayatının yol açtığı sorunlarla boğuşmuyoruz...
Hepsinden önemlisi, kurumsal yapımıza inanılmaz ölçüde tasarruf imkânı sağlamış oluyoruz.
Daha önce de söylemiştim, yine söylüyorum:
Bu bir devrimdir.
Ve biz bu devrimi, pandemi olayı bittikten sonra da herhangi bir karşı devrime fırsat tanımadan sürdürmenin yollarını konuşuyoruz, tartışıyoruz, belirlemeye çalışıyoruz." Şimdi bu yazıyı okuyan birisi "Devrim" sözünün anlamını da içine alarak "Hürriyet acaba dijitale mi geçiyor" diye düşünemez mi?. Bu düşüncesini, herhangi bir ortamda söyleyemez mi?. Yazılı, sözlü, ya da sosyal ortamda yani?.
"Evden hazırlamak çok ucuz oldu, ama oldu işte. O zaman Hürriyet binasından vazgeçerek çok tasarruf yaparız" diye düşünen ve bunu yazan Genel Yayın Müdürü, kağıt, mürekkep, matbaa maliyetleri, matbaa işçileri ve nakil kamyon ve işçilerinin maliyetlerinden de tasarruf sağlayacak dijital Hürriyet'i düşünemez mi?.
"Hepsinden önemlisi, kurumsal yapımıza inanılmaz ölçüde tasarruf imkânı sağlamış oluyoruz" diyen Genel Yayın Müdürü hem de.
"Bu bir devrimdir.
Ve biz bu devrimi, pandemi olayı bittikten sonra da herhangi bir karşı devrime fırsat tanımadan sürdürmenin yollarını konuşuyoruz, tartışıyoruz, belirlemeye çalışıyoruz" diyen ayni Genel Yayın Müdürü..
Tartıştıkları devrim "Dijital Hürriyet" tanımına cuk oturmaz, onu akla getirmez mi?
...Ve de Ahmet Hakan, bu yazısına doğan şiddetli tepkiler yüzünden "Alçakça yalanlar" yazısını kaleme almış olamaz mı?"

Uluç, Hakan'ın Beren Saat'le ilgili yazdığı yazıya da çarpıcı bir yorum getirdi ve şu ifadeleri kullandı:

"Bir örnek daha..
Ahmet Hakan'ın ayni günkü yazısından bir örnek daha, ipin ucunu nasıl kaçırdığının örneği yani.. Çalakalem yazılınca böyle oluyormuş demek..
Beren Saat, eşi Kenan Doğulu ile arasındaki sorunların çözüldüğünü duyururken, şu satırları yazmış.
"Sevgili, oyun arkadaşı, eş, zor günlerde yoldaş ve birbirimize muse olduk. Karantina günlerinden sana yeniden hayran olarak çıkıyorum. Her şarkıma kattığın fikir, çaldığın her nota, sonsuzluğa taşır harmonimizi, beceremediğimiz evlilik olsun. İyi ki doğdun da sana aşık oldum"
Şimdi bu şiirsel satırlara Ahmet Hakan'ın tepkisine bakın.
"- Yine imge bırakmamış...
Bütün imgeleri hunharca yağmalamış.
- Aforizma olmasa... Tek bir cümle bile yazamayabilir.
- Üç cümlesini okuyunca yarım saat dinlenmek istiyorum.
- Sanırım biri, "Anlaşılmaz yaz, işin sırrı bu" diye öğüt vermiş kendisine.
- "Birbirimize ilham perisi olduk" yerine "Birbirimize muse olduk" yazmış. Te Allah'ım ya...
- "Harmoni" kelimesini yazarken dudaklarında kesin entel bir kıvrım oluşmuştur.
- Sözüne güvendiği biri kendisine "Kasma bu kadar, değmez" demiyor mu acaba?" Yani sen "İmge" de..
"Aforizma" de.. Hem de okur düzeyi Orta 2 terk olan bir halk gazetesinde de. Ama sevgili sanatçı eşine, kendisi de sanatçı olan bir kadının bir "Muse, harmoni" demesine öfkelen ve ağzına geleni say, köşe yazısı olsun?.
Olacak şey mi?.
Kaldı ki, Sevgili Ahmet!. Sen Beren'i tanır mısın?.
İki çift laf etmişliğin var mı?.
Olsaydı, o kızın entelektüel düzeyinin çok yukarılarda olduğunu bilirdin. Neleri okuduğunu, hangi filmleri izlediğini mesela..
İkinizi karşı karşıya getirip izlediğiniz filmleri konuşmanızı isterdim, entel düzeylerinize seyirci karar versin diye.."

Editör: Haber Merkezi