ÖNCELIKLE hastaneye kaldırılan Büyükanıt paşamıza şifa diliyorum. Onun kulaklarını çınlatmak adına hadi biraz nostalji yapalım. Siyasetin gerginliğinden, İmamoğlu’nun seçim gezilerinden, ABD’nin yaptırım tehditlerinden, S-400 coşkusundan, 4.25 puanlık faiz indiriminden, Merkez Bankası Başkanı’nın azledilmesinden sıyrılıp, sinirlerimizi gevşetecek biraz da bizi güldürecek türde, nostaljik bir öykü ile şöyle bir geyik muhabbeti yapalım.

Birleşik Arap Emirlikleri

1990’lı yıllar... Yer Birleşik Arap Emirlikleri (BAE). Yaşar Büyükanıt Paşa o zamanlar Genel Kurmay İkinci Başkanı. Askeri bir gezi için bir program vardır. Gidilecek yer BAE. BAE’nin ülke olarak bir özelliği var. Nedendir bilinmez, Osmanlı’dan beri Türkleri pek sevmezler. İşte gidilecek ülke burası. Gezinin amacı, Türk Savunma Sanayi’nin ürettiği bazı askeri silah ekipmanlarını burada tanıtmak, anlatmak ve satış yapmak. BAE askeri malzemelerini genelde Fransa’dan alır. Şimdilerde ise ABD’nin kuyruğuna takılmışlar. İpleri conilerin elinde çektikleri yöne doğru düz çizgide gidiyorlar.

Koç kafalı ziyafet

Neyse lafı çok uzatmayalım. 10-15 kişiden oluşan Türk askeri heyeti, Yaşar Büyükanıt komutasında BAE’nin yolunu tutarlar. Yaşar Büyükanıt’ın yardımcısı da fişek bir kurmay albaydır. Kendilerini Abu-Dabi hava alanında, BAE’nin o zamanki genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları ile birlikte karşılarlar. Hoş-beş ve askeri törenlerden sonra, Türk askeri heyeti misafir edilmek üzere Birleşik Arap Emirlikleri’nin genel kurmay başkanının evine şeref misafiri olarak götürülürler. Yöresel olarak yerlere şilteler serilir. Konuklar bu şiltelerin üzerene çember olacak şekilde otururlar. Askeri konuklara en büyük ilgiyi sevgiyi ise, BAE’nin hava kuvvetleri komutanından görürler. Çünkü komutanın annesi Türk’tür. Neyse, çember tamamlanıp konuklar yerlerini aldıktan sonra misafirlere ikramlar ortaya dökülür. En son olarak en irisinden içi pilavla doldurulmuş, ateşte çevrilerek pişirilmiş nar gibi kızartılmış bir koç getirilir ve genel kurmay ikinci başkanı olan Yaşar Büyükanıt’ın önünü konur. Koç konduktan sonra bekleme süresi başlar. Kimse yemeklere el uzatmamaktadır. Büyükanıt yanındaki yardımcısı kurmay albaya dönerek; “Yahu bir sor neyi bekliyoruz?” der. Albay, yanındaki rütbeli BAE komutanına sorar; “Yemeğe niye başlamıyoruz... Birini mi bekliyoruz?” der. Cevap geleneksel ve ilginçtir; “Büyükanıt Paşamız şeref misafirimizdir. O koçun kafasını koparmalı ki, diğer koçlar konukların önüne gelsin. Kafa kopmazsa yemek başlamaz.”

Koçun kafası iri

Kurmay Albay, durumu paşaya bildirir. Büyükanıt koçun kafasına şöyle bir bakar. Koçun boynu yarıya kadar kesiktir ve çok iricedir. Tek hamlede koparamayıp, karizmayı çizdirme ihtimali vardır. Ayrıca üzerindeki askeri takım elbise koç kafası koparmak için pek uygun değildir. Albayına dönerek; “Yahu bunun başka bir yolu yordamı oluru yok mudur? Bir soru ver” der. Durumun biraz çetrefilleştiğini gören albay yine yanındaki askeri yetkiliye durumu sorar. Aldığı cevap paşayı rahatlatacak türdendir; “Paşanın birine el vermesi lazım. El verdiği kişi kelleyi koparabilir.” Paşa el verir kelle koparma ihalesi genç albaya kalır. Albay, Ya Allah diyerek koçun kellesini tek hamlede koparır. Sonra da kopardığı kelleyi komutanının önüne koyar. Arkadan da diğer çevrilmiş nar gibi kızarmış koçlar konukların önüne gelir. Böylece kelle kopar, konuklarda aç kalmaktan kurtulur. Sonra da onlar erer muradına, biz çıkarız kerevetine.