2003 yılında, 2006 yılında, 2013, 2016, 2018 yıllarında da yazar ve sanatçıların vergi ödemesi yasaya bağlanmak istenmiş ve bağlanmıştı da. Konuyla ilgili yazanların yalancısıyım. Yazar ve sanatçılar eserlerinin satışından, gösteriminden, çevrilmesinden elde edecekleri gelirden vergi veriyorlarmış. Devlet bu vergiyi yüzde 17 olarak tahsil ediyormuş. Bu oran daha sonra yüzde 35’e çıkarılmış. Şimdi de yeni bir yasa tasarısı ile yüzde 40’a çıkarılacakmış. Ancak bu vergi, gelir 500 bin lirayı bulup aşması durumunda ödenecekmiş. Fakat her meselede olduğu gibi burada da basamaklar arasında sıkıntı var. Mesela sayın İskender Pala bir yıllık gelirini 499 bin lira olarak gösterirse yüzde 17 oranında vergi verecekmiş. Fakat sayın Ayşe Kulin bir yıl içinde 501 bin lira kazandığında vergi oranı 500 bin basamağı aşıldığında yüzde 35 vergi veriyormuş. Şimdi bu vergi yüzde 40 olacakmış. Yani İskender Pala 499 binde kaldığı süre içinde vergisi yüzde 17’de sabitlenmiş olacak. Her iki edebiyatçımızdan özür dileyerek, bilindik ve tanındık ünlü edebiyatçılarımız odlukları ve meselenin daha kolay anlaşılması için kendilerini andım.

Geçtiğimiz yıllarda da bu konu gündeme geldi. Konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, hukukçular aksayacak taraflara dikkat çektiler ama durum değişmedi. Siyasi otorite ‘dediğim dedik çaldığım düdük’ diyerek vergiyi 500 bin basamağına dayanarak yüzde 17, yüzde 35 şeklinde uyguladı. Şimdi de yine yüzde 17 ve yüzde 40 olarak uygulayacak. Bazı sivil toplum kuruluşlarının sanal medya sayfalarında konuyla ilgili kamuoyu oluşturmaya çalıştıklarını izliyorum. Telif Hakları Derneği, Dergiciler Derneği, Yayıncılar Birliği ve daha bir çok kurum ve kuruluş düşünceler oluşturmaya ve bunu kamuoyu ile paylaşmaya hazırlanıyor. Netice değişmeyecek diye sivil toplum kuruluşları da çalışmayacak değiller.

Fakat konu ile ilgisi çok zayıf kişilerin de böyle önemli bir konuda görüş beyan ederek önemli olacaklarını sanmaları gibi bir tuhaf durum var. Bir yazar eğer edebiyat eseri, araştırma eseri, inceleme eseri, ilim eseri yayınlayacaksa zaten ancak, yılda bir kitap yayınlayabilir. Düşünce eseri yayınlayanlar ise her yıl bir kitaplık düşünce de üretemeyecekleri için yılda bir kitap da yayınlayamazlar. Yani geniş halk kitleleri tarafından kabul görmemiş hiçbir yazar yılda 500 bin lira kazanamaz. Herkes sayın Ahmet Ümit değildir.

O halde bu vergi oranı yazarları çok da ilgilendirmiyor. Saysanız, Türkiye’de yazarlı yaparak, kitap yayınlayarak, ya da gazete, dergi yazısı yazarak yılda 500 bin lira kazanamaz. Yalnızca tiyatro, sinema, reklam yazarları bu parayı ve daha fazlasını kazanabilir.

Hele İnançlı, maneviyatçı yazar takımını, milliyetçi hamaset mensubu yazarları hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bu kesimin yayınevleri bir kan emici gibi davranıyorlar ve bu davranış biçimini mesleki tavır sanıyorlar. Yazarlara telif ödemek bir yana, kitabın yayınlanması için gereken parayı da yazardan tahsil ediyorlar. Her kitaptan 200 adet de Kültür Bakanlığı’na satıyor ve voleyi vuruyorlar. Yazarı okuruyla buluşturmak gibi bir güzellik de yaparak, yazarları meşhur ederek imza günleri angaryasını da yazara yüklüyorlar.

Dolayısıyla dindar ve milliyetçi kesimin yazarları zaten para kazanmıyor ve dolayısıyla bu vergi ile muhatap değiller. O halde bu konuda yazıp çizmeleri de düşünülemez. Yaşamadıkları bir hale dair ne düşünebilirler ki...

Yılda 500 bin lira ve üstü para kazanan yazar ve öteki sanatçılar da bir zahmet yüzde 40 vergi versinler. Bu kadar Suriye’ye asker gönderildi, ateş edildi. Mermi, füze atıldı. Leblebi fındık değil. Devletin masrafına katkıda bulunmak sanatçılara da yurttaşlık görevidir