Padişah, halkının problem çözmedeki dikkat ve benimseme kabiliyetini ölçmek ister. Gece, sarayının penceresinden görülebilen bir yolun tam ortasına büyük bir taş yerleştirir.
Ertesi sabah pencereden saraya gelen insanları seyretmeye başlar.

Önceden rahatça geçip saraydaki işlerini takip etmek üzere gelen insanlar o sabah saraya gelen yoldan geçmek için biraz zorlanırlar.

Ama taşın önüne gelen herkes önce bir duraklar, sonra da taşa dokunmadan kenardan yola devam eder. Taş, geceden bırakıldığı gibi, yerinde durur. Saraya gelmek durumunda olan insanlar da bir şekilde taşın yanından geçerek saraya ulaşırlar. Padişah gördükleri karşısında hayrete düşmektedir.

Tam o sırada uzak köyden saraya yumurta getiren köylü, taşın önünde durur. Eşeğiyle taşın yanından geçmesi mümkünken geçmez. Taşı yolun ortasından kaldırmak için uğraşmaya başlar. Uzunca bir süre uğraşır. Köylü, taşı kaldırma işinden vazgeçmez. Taş çok büyük ve ağırdır. Bir kişinin oynatamayacağı kadar sağlam durmaktadır. Ama köylü de bir kere başlamıştır işe. Sonunda taşı yerinden oynatır. Zorla yolun kenarına kadar yuvarlar. Geriye dönüp baktığında taşın yerinde bir kese bulur. Keseyi açar. İçinde bir yazı: ‘Bu kese, taşı yerinden kaldıran kişinin hakkıdır.’ Köylü kesenin içindeki keseyi de açar. İkinci kesenin içinde bir miktar altın! Padişah, taşın yerinden kaldırılmasını uzak köyden gelen köylüden değil, her gün defalarca oradan geçen kişilerden beklemiştir.

 Ama bu iş farklı bir anlayış, farklı bir bakış açısı, farklı bir yetişme tarzına sahip olmayı gerektiriyor olsa gerektir.

Bugün Türk Milletinin üzerinden geçmesi gereken yolun tam ortasında koskoca bir taş vardır. O taşı kimin koymuş olduğu önemli değil. Ama o taş orada durmaktadır. Türk milletinin hedefe ulaşması için, o taşın bulunduğu yerden mutlaka kaldırılması lazım. 

O taşı kaldırması gerekenin Türk milliyetçileri olması gerektiği düşüncesindeyiz. En azından bizim gönlümüzden geçen budur. Türk milletinin yolunun üstünde bir taş var ve o taş gönüllü birilerince kaldırılacaksa, o gönüllüler vatan sevdalısı ülkücüler olacaktır.

Çünkü ülkücü olmanın gerçeklerinden biri, en önemlisi Türk milletine hizmettir. Yalnız şu kadarını açıklayalım ki, Türk milletinin yolunun üstündeki taşın altında o taşı yolun üstünden kaldıracaklar için herhangi bir maddi mükâfat yoktur. O halde ülkücüler de taşı yoldan kaldırırken, tıpkı o iyi niyetli köylü gibi düşünerek kaldıracaktır. İmanın derecelerinden biri, insanlara zarar veren bir engeli onların yolundan kaldırmak değil midir?

Türk milletinin yolunu üstündeki taş, öyle bildiğimiz taşlardan değil. O taşı kaldırmak için, çok hazırlanmak, gerekirse kendini feda etmek, çelik gibi bir iradeye sahip olmak, hiçbir olumsuzluğa boyun eğmemek, başladığı işi bitirme direncine sahip olmak, gücünü kol ve bedeninden değil, beyin ve yüreğinden almayı bilmek şarttır.

O taş kaldırılamayacak taş değildir. Ama ‘Ben yardım etmesem de taşı kaldıran arkadaşın çıkacaktır’ anlayışından kurtulmadıkça, taşın altına elini sokan yiğidi bulmak zorlaşacaktır. O taşın kaldırılması her şeyden önce gönüllülük ve vatanseverlik esasına dayanmaktadır.

Ama Türk milletinin rahatlaması için, o taşın bulunduğu yerden bir an evvel kaldırılması elzemdir. 

Kendini Türk milletine adamış, yüreği Türklük sevdasıyla tutuşan Türk milliyetçilerine sesleniyoruz: O taşın kaldırılması için, kendini hazır hissediyor musun? 

‘Hiçbir Allah’ın kulu olmasa bile, tek başıma ben o taşı bugün oradan kaldırabilirim.’ İnancına sahip misin? Birileri sana diyecek ki: ‘Sana ne oluyor kardeşim, sen kimsin, başka işin mi yok, git işine, burnunu böyle işlere sokma.’

Bütün bunlara rağmen ‘Hayır madem ki Türk’üm, madem ki Ülkücüyüm her şeyi göze alarak o taşı oradan kaldırmak benim boynumun borcu! Ve o borcu bu vatan için bu millet için ödemeye hazırım’ diyebiliyor musunuz?

 Elbette milletçe ‘hazırız’ diyebilmeliyiz.

 O halde buyur taşın nerede ve niçin hala durduğuna cevap ara. 

Taşı oradan kaldırmanın ne kadar kolay olduğunu milli ruhunla, beynin ve yüreğinle göreceksin. 

Allah Türk Miletinin yar ve yardımcısı olsun.