Bir adamın merkebi çamura saplanmış, üzüntüsünden adamcağızın  yüreği kanağlıyordu.

Merkebin çamura battığı yer, bir çöldü. Soğuk bir hava..Bir taraftan yağmur, yağıyor, seller akıyor, öbür yandan da ufku karanlıklar bürümüştü.

Merkebin sahibi çok üzüldü. Sabaha kadar söylendi durdu, lanet etti küfürler savurdu, Dilinden ne dost kurtuldu ne düşman, ne padişah kurtuldu  nede halk..

O, herkese söğmekle devam ederken tesadüfen padişahta o taraftan geçiyormuş.

Bu sözleri işitti, fakat aldırış etmedi.Ne durup tamamını dinledi, nede karşılık verdi.

Ona öfkeli öfkeli baktı ve etrafındakilerin işiteceği yavaş ve alçak sesle şöyle dedi:

Merkebi çamura batıp saplanmış sa bunda benim ne kabahatim var..? Ben mi yaptım, Bana neden kızıyor..?

Maiyetindekilerden biri; Padişahım, boynunu vurdurun, yeryüzünden kökünü kazıyın, deyince hükümdar biraz düşündü.

Baktı ki adamın başı dertte.

Merkebi çamura batmış, Hava soğuk, ortalık karanlık müthiş yağmur yağıyor, üstelik zavallı ihtiyar bir adam. Haline acıdı. Gazabını yendi. Ona bir miktar altın para ile et ve kaftan verdi.

Hiddet zamanı  mürüvvet ne güzel  bir şeydir.

Birisi o ihtiyara dedi ki; Ey kafasız ihtiyar, Şaşılacak şey..Sen Padişaha küfür et.

O da bunu duysun. Seni öldürmakten başka, üstelik ihsanda da bulunsun. Ölümden nasıl kurtuldun..? Doğrusu bir mucize

İhtiyar ona şu cevabı verdi:

Sus, sus O sırada ne yaptığımın, ne söylediğiğimin farkında değildim. 

Kendine malik olmayan birisi ne yapar ve ne söylerse bende onu yaptım. Bei affettikten sonra bana ihsanda da bulundu. 

Kötülüğe kötülükle mukabele etmek kolay bir şeydir. Mert isen sana fenalık yapana iyilik et..