TÜRKİYE’de Türk milliyetçisi olmanın ne kadar zor bir tercih olduğunu kimseye anlatamazsınız.
Hele şu meşhur 3 Mayıs 1944 gününü yaşamış, merak etmemiş ve öğrenmemiş olanlara anlatmanız imkânsızdır.
Her devlet o devleti kuran milletin bütün değerlerinin saygıya layık olduğunu öğretir. Devletin asli sahibi olan millete karşı beslenen sevginin geliştirilmesine çalışır.
Bunun içindir ki, Almanya’da Alman milliyetçiliği, İngiltere’de İngiliz milliyetçiliği, Fransa’da Fransız milliyetçiliği taltif edilmiştir.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde de 1940’ların başına kadar Türk milliyetçiliği övülmüş, saygı duyulmuş, devleti kuran milletin yani Türk milletinin milli ve manevi değerleri baş üstünde taşınmıştır.
Atatürk’ün aramızdan ayrılışından sonra ülkeyi yönetenlerin yalnız dilinde dolaşan Türk milliyetçiliği neredeyse kendinden başka herkese yasaklanmıştır.
İktidarda bulunan zihniyet isterse Turancılığını ilan eder, isterse komünist olmanın faziletlerini anlatır bir bir. Kimse onlara itiraz edemez, kimse onlara rağmen Türk milliyetçiliğinin ülküsünün savunamaz.
Ama dünya boş değildir. Türk milleti sahipsiz değil. 
Ankara'da eski tabirle bir nümayiş, gösteri veya yürüyüş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta hem düşmana... Hem devlet hizmetindeki bir kısım gafillere hem de yurda sızmaya çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.
Şâirin öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya dediğince tutuklanır Türkçüler...
Olayların yaşanmasının kahramanları, bir avuç yiğit Türk milliyetçisidir. Aralarında asker-sivil devlet memurları vardır. Üniversite hocaları vardır. Tabii onların peşinde birileri, on binleri bulan üniversite gençliği…
3 Mayıs 1944, Türk milliyetçilerinin yargılandığı gündür. Ama bu yargılama, Türk milliyetçiliğinin suç sayılamayacağının da belgelendiği gün olmuştur. Şeflik yönetiminin tek parti iktidarı da olsa, Türk milliyetçiliğinin suç, Türk Milliyetçiliğinin suçlu sayılamayacağı gerçeğini çarpıtmaya kimsenin gücü de yetmemiştir.
Tam 77 yıl önce 3 Mayıs 1944 Tarihinde, Türklük denizine atılan taş düştüğü her yürekte dalgalar oluşturmuştur. O dalgaların taşıdığı amacın bize ulaşmasıyla med çağı Türk milliyetçiliği ülküsünü bugünlere getirmiştir.
Atsız’ın yüreğindeki volkanı oradan alarak Türk gençliğinin gönlüne taşıyan lider de Alparslan Türkeş olmuştur. Bu iki isim 1944 milliyetçilik olayının bayraklaşan kahramanlarıdır. Atsız’ın kendi dergisi Orkun’dan başkana yazdığı açık mektup, Türk milliyetçiliğinin suç unsuru sayılmasına gerekçe gösterilmiştir. Ancak mahkemeye kadar sürmüştür bu çarpık iddia.
Türk milliyetçiliği o günden itibaren taşlandıkça büyümüş, suçlandıkça Türk gençlerinin yüreğinde yerleşmiştir. Türk milliyetçiliği suçsa, bugün de biz bu mukaddes suçun sahipleriyiz.
Milyonlarca Türk milliyetçisi her nefes alış-verişinde suç işlemektedir. Çünkü onlar, kendilerini Türklüğe adamışlardır.
Türk Milliyetçiliğinin suç sayıldığı o dönem şeflik dönemidir. Kendileri gibi düşünmeyenlerin inanılmaz baskılara maruz bırakıldığı bir dönemdir, o dönen.
O gün Türk milliyetçiliğini mahkûm ettirmek isteyenlerin esamesi bile okunmuyor bugün.
Ama Türk milliyetçiliği Moskof İmparatorluğunu parçalayacak güce sahip olmuştur.
Türk milliyetçiliği 3 Mayıs 1944’ten önce vardı. Bugünde var.  Yarında olacak. O gün yok edilmeye çalışılmıştı. Ama hiçbir güç bunu başaramazdı. Başaramamıştır da.
Türk milliyetçiliği bugün Türk dünyasının geleceğe bakan gözü, geleceği duyan kulağı, geleceği planlayan beynidir.
Türk milliyetçiliği, Türk milletinin varlığında yok olabilmenin adıdır. Bu yok oluşun sırrı, Türk milletine karşı gönüllerde tutuşan sevdanın muhabbet ateşiyle millete adanmışlıktır.

Türk milliyetçileri, Türk milletine karşı gönüllerde tutuşan sevdanın muhabbet ateşiyle ülkenin tüm maddi, manevi ve milli değerlerini ayağa kaldırarak, emperyalistlerin baskı ve kuşatmalarına rağmen, Atatürk milliyetçiliğine bağlı millî değerlere saygılı kalarak, ülkeyi idare etme iradesine sahiptir. 
Bu irade vatan sevdasının muhabbetiyle, şahsi nefisten, makam hırsından, dünya ve içindeki aldatıcı zevklerden sıyrılarak, milletinin hizmetine amade olmuş kendini millete adamıştır.
Türk milliyetçiliği gibi tamamen kendi milli varlığını korumayı amaçlayan bir duygu ve düşünce sisteminin gönüllerden silinmesini kimse başaramazdı.
Başaramamıştır da.
Başbuğ Türkeş’in 1944’de denize attığı taşın Türk dünyasını saran dalgaları, “Türkistan” şehrinin Türk dünyasının manevi başkenti kabulü ile “Türk Devletler Birliği”nin kuruluşunun öncüsü olmuştur.
Yüzde yüz Türk olduğun gün, cihan senindir.  
Vefatının 24 yılında Başbuğ Alparslan Türkeş’i rahmetle anıyorum.