Hanefî mezhebi fıkıh âlimi ve üçüncü Osmanlı şeyhülislâmı.

İsmi, Muhammed bin Feramuz Feramerz bin Ali er-Rûmî’dir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğdu.

Babası, bir Fransız subayı iken müslüman olmuştur. Kızını Osmanlı emirlerinden Hüsrev adında bir zâta verdi.

Babasının genç yaşta ölmesi üzerine, eniştesi Hüsrev Bey’in yanında kaldı ve büyüdü.

Daha sonra kayını kelimesi kaldırılarak, Molla Hüsrev adıyla meşhûr oldu. 1480 senesinde İstanbul’da vefât etti. Namazı Fâtih Câmii’nde, kılındıktan sonra, Bursa’ya götürülüp, Emîr Sultan’ın doğusunda kendi yaptırmış olduğu medresenin bahçesine defnedildi.

‘’Mezar taşında, Menbâ-ı ilmü hüner, Vârisü ulûmu Hayr-ül-beşer, Fâzılı hurşidi. Eser, Sâhib-üd-dürer vel-gurer Mevlânâ Muhammed Hüsrev’’ kitabesi yazılıdır. Molla Hüsrev, Fâtih Sultan Mehmed Hân tahta geçince de bu göreve devam etti.

Memleketi iç ve dışta huzûra kavuşturduktan sonra, Sultan İkinci Murâd Hân tahttan çekilmiş, yerine oğlu Fâtih Sultan Mehmed’i oturtmuştu Ancak düşmanlar, Sultan’ı çocuk yaşta görüp, bir takım huzûrsuzluklar çıkarmak istediler.

Bunun üzerine İkinci Murâd tekrar tahta geçti ve Fâtih Sultan Mehmed’i Manisa’ya gönderdi, ilim adamlarından çoğu, birer behâne ileri sürerek, Manisa’ya gitmek istemediler.

Molla Hüsrev, kadıaskerlikten istifâ ederek, Şehzâde ile birlikte Manisa’ya gitmeye karar verdi. Fâtih, onun bu kararını duyunca; “Vazifenize devam edin, zira memleketin size ihtiyâcı var” dediyse de, Molla Hüsrev hazretleri; “Tahttan ayrılıp Manisa’ya giderken sizi yalnız bırakmam uygun olmaz, müsâade buyurun geleyim” diyerek samimiyetini bildirdi ve birlikte Manisa’ya gitti.

Fâtih Sultan Mehmed bu muhterem âlimden çok faydalandı ve ondan bir kısım ilimleri tahsil etti. Fâtih Sultan Mehmed Hân tekrar tahta geçince, o da İstanbul’a geldi. İstanbul’da Galata ve Üsküdar kadılıklarına ta’yin edildi.

Bir ara Bursa’ya gidip bir medrese kurarak ilim öğretmekle meşgûl olduğu sırada, Fâtih Sultan Mehmed Hân tarafından İstanbul’a da’vet edilerek, İkinci Osmanlı şeyhülislâmı Fâhrüddîn-i Acemî’nin vefâtı üzerine, 1460’de şeyhülislâmlığa ta’yin edildi.

Molla Hüsrev, yirmi sene, adâlet ve hakkaniyetle şeyhülislâmlık vazîfesini yürüttü. Molla Hüsrev, kıymetli eseri Gurer ve Dürer Mukaddimesi’nde şöyle buyurmaktadır: ‘’Dünyâ ve âhırette insanın şerefi ve iki âlemde üstün derecelere nail olması, ancak doğru i’tikâdda Ehl-i sünnet i’tikâdında olmak ve sâlih amel işlemesiyledir.’’