Akdeniz ve Ege dışında hissedilmese de yaz geldi… Güneş, deniz, plaj… Yani, fazla kilolardan kurtulma mevsimi. Nedense kış aylarında kiloyu dert etmeyenler güneş terletmeye başladığında bunalıma ve arayışa giriyorlar. Rağbet göreni; 'Dukan Diyeti' Protein ağırlıklı bir beslenme şekli. Karbonhidratın, şekerin yasak olduğu, yumurta, et ağırlıklı bir beslenme şekli. Daha çok zenginlere özgü diyet. Zaten fakirin, diyetle işi yok. Yönetenler bu işi iyi beceriyor. Gariban, her zam ile diyete giriyor.

Diyet deyince Profesör Canan Karatay'ı es geçmek mümkün değil. İnternette, Nebahat Çehre'den çekici bulunan, sevimli, cesur. Halkın içinden. Bizden biri. Dobra dobra konuşup, tabuları yıkan bir hoca. Sofralarımıza yeniden tereyağı kazandıran. Yumurta yememizi sağlayan. Her televizyon programı olay olan değerli bir insanımız sayın Karatay. 

Bir dostum var. Adanalı. Etsiz sofraya oturmayan. Eti yağsız, pilavı tereyağsız yemeyen. Yediğini saklamayan. Her yerde adını anıyor. 'Karatay hoca et yiyin' dedi, diyor. Mangallara kilolarca et diziyor. 'Hoca, tereyağı yiyin' diyor, pilavı tereyağında yüzdürüyor. Yani, işine geliyor sayın Karatay'ın önerdikleri. Yasakladıklarını ise duymazdan geliyor. İştahı her zaman yüksek. Etle birlikte bir dilim ekmeği, yağa, yemeğin suyuna banarak mideye indiriyor. Dostum, eski sporcu. Milli boksör. 'Karatay diyeti' ile 170 kiloya ulaştı. Bir sağlık problemi yok. Kolesterolü normal. Ki bu da kolesterol ile bilinen efsanelerin geçerli olmadığını ispatlıyor. Şekeri düşük. Eti sıkı. Yaşı ve kilosuna göre çevik. Böyle olduğu için de Profesör Canan Karatay'ın diyeti dışına çıkmıyor. Tek sıkıntısı hocanın her dediğini yapmasına, 'yiyin' dediklerini yemesine rağmen bir türlü kilo verememesi!

Gerek Dukan diyeti, gerekse Karatay diyeti. Ve de protein ağırlıklı diyetler herkese uygun değil. Dolar 3 lira oldu. Her şey zamlandı. Hocalar, 'Her şeyin doğalını yiyin' diyor. İyi de, markette yumurta 35 kuruş. Köy yumurtası bir lira. Organik zeytinin kilosu 25 lira. Sucuk, kavurma, pastırma, tereyağı... Kuyumcu vitrininde sergilenir gibi sıralanıyor market raflarında. Her birinin fiyatı 50 liradan başlıyor. 5 kişilik aile. Tereyağında sucuklu yumurta yapmaya kalksa gitti asgari ücretin üçte biri.

Hocanın ağzından bal damlıyor. Söyledikleri gerçek. Keşke dediklerini, herkes yapabilse. Ne mümkün. Yönetenler zengin ile fakir arasındaki uçurumu her gün biraz daha açıyorlar. Türkiye'deki milyarder sayısı, dünyanın en zengin ülkesi Japonya'dan fazla. Yerinde ve kararında et yemek… Hele hele, yürüyen tavuğu. Otla beslenen koyun, ineği, açık denizde yaşayan balığı yemek sağlıktır. Kırsalda yaşayanlar için vazgeçilmez yaşam şekli, ne yazık ki büyük şehir garibanları için hayal. Öncelikle yürüyen, otla beslenen hayvan yok. Olsa, almaya para yetmez. Kasapta pirzola 70 lira. Kuzu eti, 50 liradan başlıyor. Pirzolanın kilosu 60 liradan, bir dönem fakir sofrasını süslerken sınıf atlayıp, zengin sofrasına geçen kuru fasulyenin kilosu 12 lira. Patatesin kilosu, stokçu gayreti ile 7 liraya yükseldi. Neyse ki, sayın Karatay'ın diyet programında yok. 

Diyet programları ile, birileri köşe oldu. Tıkanıncaya kadar köfte yemek. Vakfı Kebir tereyağına, tamamı dana etinden mamül sucuk atıp, üzerine köy yumurtası kırmak... Fakirin hayali oldu. Yönetemeyenler yüzünden sofradan eksilen gıdalar nedeniyle asgari ücretlinin beti benzi soldu.