Malda yalan mülkte yalan

Zühd; dünyaya karşı hırsı terk ve arzusunu kısa tutmak ve per-hizkâr bir hayat yolu takip etmektir.

Zühd; fakirliği sevmekle beraber Allah'a güvenmektir.

Zühd; nazargâh-ı ilâhi olan kalbin içinden, dünya engereğini asâ-i ubudiyetle kovmaktır.

''Zühdün en aşağısı, haramı terk etmek;

en yücesi de, insanı Allah'a kulluk yapmak'tan oyalayan şeyden yüz çevirmek'tir.''İlim adamları, kalb'ten dünya sevgisini çıkarmanın ve dünyayı gaye haline getirmemenin zühd olduğunda ittifak etmişlerdir.

Âhiret kazanabilmek için dünya hayatı vasıta hâline konulmuştur. Bu hususları unutarak dünyaya gönlünü kaptırmak, bütün çalışmasını buraya tahsis etmek yanlıştır.Dünyasını aşırı seven, ahi-retine zarar verir. Âhiretini seven de dünyasına zarar verir. Baki olan âhiret hayatın'ı fâni olan şeye tercih ediniz. Resûlullah

(s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde buyuruyor ki:

''Dünya, âhiret hayatına nisbetle birinizin parmağını denize sokmasının benzeridir. Parmağının ne kadar bir su ile dönmüş olacağına nazar'ı dikkatle tefekkür etsin.

İnsanın bu dünyadaki hakkı; oturacağı mesken, avret mahallini örtecek bir elbise, yiyeceği ekmek ve su koyacağı kaptır, insan bunlarsız hayatını devam ettiremez.Bundan fazlası, aslî ihtiyaçların dışında kalan şeylerdir. Aslî ihtiyaçlardan fazlası, ancak Allah yoluna sarf edilebildiği, İslâm dininin yücelmesi için kullanıldığı zaman faydalıdır.

İnsan, dünyayı nefsine malederek ''Evim, fabrikam, bağım, bahçem ve dükkânım'' diye konuşur.

Efendimiz, bizi şu hadisi ile uyarmaktadır:

''Adem oğlu; malım malım diyor.

Ey Âdem oğlu, yeyip tükettiğin giyip eskittiğin, yahud tasadduk edip sevabını defterine geçirdiğinden başka senin malın mı var?.

Dünya malı, bu güne kadar kaç kişinin elinde dolaşmıştır.

Mal sahibi, mülk sahibi; Hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan, mülk de yalan; Var biraz da sen oyalan!

Allah'ü Te'âlâ buyuruyor ki;

''Bu dünya hayatı bir eğlenceden, bir oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurduna gelince: Şüphe yok ki o, asıl hayatın ta kendisidir; bunu bilmiş olsalardı...''

Efendimiz de şöyle buyurmaktadırlar;

''Dünyada, sanki garip veya bir yolcu gibi ol''.

Efendimiz bir gün ashabı ile birlikte giderken, yolda kısa kulaklı ve ölmüş bir oğlağa rasladı. Varıp kulağından tuttu da; Hanginiz bunun bir dirhem karşiligi kendisinin olmasini arzu eder? buyurdu.

Ashap:

''O'nun az bir şey karşiliginda bile olsa bizim olmasini arzu etmeyiz.'' O'nu ne yapabiliriz? dediler.

Resûl-i Ekrem:

''O'nun, sizin malınız olmasını sever misiniz? buyurdu.

Ashap:

''Allah'a andolsun ki, şayet o, diri olsa bile kulaksiz ve ayiplidir. Ölmüş oldugu halde nasil arzu edelim?'' dediler. Resûlullah (s.a.v.):

''Allah'a andolsun ki, Cenâb-ı Hakk'a göre dünya, yanınızdaki bu ölmüş oğlaktan daha değersizdir,'' buyurdu.

Zâhid, dünyada yabancı gibi durur ve mülkünde cömertlik yapar.

Bişr-i Hâfî, zühdü şöyle tavsif eder:

''Zühd, bir padişahtır ki, dünya alâkasından boşlamış kalpde taht kurar.

Dünyadan perhizkârhk, kalbi ve bedeni rahatlandırır. Ona rağbet etmek, hüznü ve kederi artırır. İşsizlik, kalbe kasvet verir''.

Ahmed b. Hanbel, O büyük müctehid, zühdü üç dereceli olarak tarif etmiştir:

Avamın zühdü;

''haramdan sakınmaktır.''

Havassın zühdü;

''helâlin fazlasından sakınmaktır.''

Ariflerin zühdü;

''Allah'tan meşgul eden şey'i terk etmektir.''

Bir insanın, zühde sahip olabilmek için dünya hususunda kendinden üstün kimseye bakmamalıdır.

Resûl-i Ekrem bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

''Dünya malı hususunda, sizden daha düşkün olana bakınız, sizden üstün olana nazar etmeyiniz. Bu, üzerinizdeki nimet-i ilâhiyi hor görmemekliğinize daha lâyıktın''

Zühd; sadece nafile ibadetlerle meşgul olmak değil, malını hayra sarf etmektir.

Zâhid; kesesini nefsinden önce eritendir. Zahidlik taslayan fakat zühd sahibi olamayan kimse, nefsini kesesinden önce eritir.

Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri diyor ki:

''Zühd, dünyayı hakir görmek ve kalbdeki eserini silmektir.''

Resûlullah Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

''Dünya'ya tapmak'dan perhizkâr ol ki, seni Allah sevsin. İnsanların ellerinde olandan yüz çevir ki, seni insanlar sevsin''.

Nûmân b. Beşir, Hazret-i Ömer'in Andolsun ki ben, ''Resûlullah'ı açlık'tan iki büklüm kıvranıp da âdi hurmadan karnını doyuracak kadar bir şeyi bulamadığını gördüm'' dediğini nakletmiştir.

Hazret-i Âişe validemiz diyor ki: ''Resûlullah (s.a.v.) benim rafımda olan birazcık arpadan başka, evimde ciğer sahibi canlının yiyeceği bir şey yokken vefat etti. Ben o arpadan uzun bir zaman yedim durdum. Nihayet kileye vurup ölçtüm ve tükeniverdi''

Abdullah b. Mes'ûd naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) bir hasır üzerinde uyumuştu.

Biz:

''Ey Allah'ın Resulü, şayet sizin için bir döşek edinsek, dedik. O:

Benim dünyaya ülfetim yoktur ki, yatağa rağbet edeyim. Ben, dünyada ancak bir ağaç altında gölgelenen sonra ayrılıp terk eden binekli yolcu gibiyim,'' buyurdu.