Âdemoğullarının tümüne sevgi besleyen ve yardım etmek isteyeni küçümsedi. Ebedi ahiret hayatına iman eden insanlığı seven, yurt ve cins kaygılarını aramayan şahsi istek, ferdi çıkarlar yükseldiğinde ancak vatan ve milletin çıkar ve menfaatlerini düşünen herkesi küçümsedi.

Materyalist siyaset felsefesi insan hayatına bölgecilik ve ırkçılık esasını getirdi.

Bölgecilik ve ırkçılık milleti istila etmeye, sömürgeye, sıkıntıya ve düzensizliğe götürdü. Irkçı ve bölgesi kimse ırkçılıkla bölgeciliği bir vazife gibi görür. Milletine bağlı kalmayı, milletin yolunda gayretle çalışması gerekli bilir. Başka bir devletin yıkıntıları üstüne milli devletini kurmayı ister. İşte bu çeşit milliyetçilik, uygar Avrupa’yı her türlü baskıya ve vahşete sürüklemiştir.

Sömürgelerini genişletmek, milletleri ve hakları idari, siyasi hakimiyeti altına almak için bunu desteklediler.

Öyle ki bu durum Avrupa’yı tahrip edici maddeleri, zehirli gazları kullanmaya, atom bombalarını atmaya ve atomdan daha şiddetli hidrojen bombası keşfetmeye kadar götürdü.

Bu egoizm, geniş anlamda mevcut medeniyetin afeti ve ürünlerinin de helak edicisi olmaktadır. Bencillik, toplumun ve siyasetin özü, medeniyet ve ahlakın esası olmaya devam ettiği sürece düzenlemeler, ıslah tedbirleri, ekonomik sistemler, yeni usuller yenidünya düzeninde bir şey ifade etmez. Fayda da sağlayamaz. 
Bencillik toplum hayatını birbirine düşürürse, onda ruh yerine akışını sürdürürse, insanların politika ve davranışlarını tayin ederse… Bir milletin fertleri şehvetlerde aşırı giderse, lezzetlerin ardına düşerlerse, köşkleri yükseltir ve yıldızlarla yarış ederlerse, araçların en iyisini edinmede müsabaka ederlerse, itibar, mevki, büyüklük ve nüfuzlu görünme yolunda kaşarlarsa… Varlığı millete hiçbir gün fayda vermeyen uydurma ihtiyaçlar, yapmacık istekler ana ihtiyaç yerine geçerse…
 Bunlar ne kadar güçlü olursa olsun millete ne kaynakları yeter ne de servetleri… 

Böyle bir millete gök altın yağdırsa, yer altınlarını, petrol kaynaklarını akıtsa fayda vermez. Zira bu kaynaklar bu kadar değişik ve yeni ihtiyaçları karşılayamaz. Fakirlerini zengin etmez. Araçlarını doyurmaz. Çıplaklarını giydiremez. 

Milletin korkunç serveti ve büyük mallarına rağmen varlıklarını sürdürecek yiyecek bulmayanlara, açık yerlerini örtecek yiyecek bulamayanlar da rastlanır.
Gökdelenlerle yükselmiş, araçlarla dolmuş caddelerin utanç verici manzaralarını hep birlikte görüyoruz! Bu öldürücü açlık, utanç verici çıplaklık; ülkelerin fakirliğinden, kaynakların kıtlığından veya imkânların azlığından mıdır?

O halde gökdelenler yaparak bulutlarla yarışmak; araçlarla rüzgârla müsabaka nereden geliyor? Avrupa ve Amerika başkentlerinde bu gereksiz gösterişli dolaşma hevesi niçin?

Hayır! Yemin ederim ki bu durum ancak bencilliğin eseridir.

Öyle bir bencillik ki fakirlerin yaşama sevinci ve hayat haklarına girmiş, ülkelerin kaynaklarını, mallarını yutmuştur. Yoksullara ve fakir kalmış ülkelere hiçbir şey bırakmamıştır. Ancak gerçek olan bu çınarın yani insanlık ve medeniyet çınarının bir böceğe maruz kaldığıdır. Çınara giren böcek onun içini kemirmekte ve onu delmektedir. Artık çınar yenmiş, kurumuş bir kütüktür. İşte bu iğrenç böcek, bencilliktir.

İnsana zulmü güzel gösteren, aşırılığı yükleyen bencillik! Bu kurt, toplumun ciğerini yediği, cismini kemirdiği sürece ıslah gayretleri boşa gidecek, ekonomik sistemleler etkisiz kalacaktır. Bu kurt eylemi sürdükçe millete hiçbir politika da yarar sağlayamayacak, milletin hayatında büyük bir tesir yapamayacaktır. Zira millet egoizm, aşırı mal sevgisi ve artan bir hayat tutkusu içinde yetişmiştir. 

Böyle bir millet, ekonomik sistemlerle, medeni cezalarla, zulüm ve aşırılıklardan kurtarılamaz. Çünkü zulüm ve aşırılıklar, ekonomik alanın dışında kalmaktadır.
İnsan bir başkasına zulm edebilmekte ve hakkını gasp edebilmekte ancak iktisadi sistem ona ceza vermeye, en azından karşısında dikilmeye muktedir olamamaktadır.

Adalete, barışa ve huzura ancak bencillik mikrobunun, ihtirasın ve aşırılığın, insan kalp ve aklından sökülüp çıkarılmasıyla ulaşabilir. 

Buna da ancak; ruh ve kalbe hakim olan ahlaklı, yaşamda tutumluluğu, dünyada sadeliği, fakirin doyurulmasını, yetimin himaye görmesini, emel ve arzulara güvenmeyi, lezzet ve şehvete düşkünlüğü yeme ve içmede her türlü israfı men eden dinin gücü yeter.