BAYRAM günleri medya çalışanları yarım personelle çalışır. Diğer yarısı tatile. Ben hep gönüllü çalıştım. Rakip azalır, haberimin girme şansı çoğalır, yüksek tiraj ve reyting içeren bayramda daha çok okunur ve izlenirsiniz. 98 veya 99 yılıydı. Bayram nöbetçisi kameraman Zico ve kızmasın diye eşimi de alarak Suriye sınırı Ceylanpınar’a gittim. Sınırda bayramlaşma olduğunu biliyordum. Sınır ana baba günüydü. Ceylanpınar ovasının tam ortasından geçen sınır ilçeyi ikiye bölmüş ve akrabalar ile hısımlar da ister istemez bölünmüştü. Ancak kız alıp vermeler, borç-alacak, ticaret, hasbihal devam ediyordu. Sınır 5-6 metrelik tampon bir boşluk içeriyor ve her iki tarafta da tel örgüyle çevriliyordu. Askeri nöbet kuleleri ve tampon bölgede bizim askerlerimizin nöbetlerini gördük. Binlerce akraba tel örgü arkasından bağırarak konuşuyor ve birbirlerine bayram hediyesi fırlatıyordu. Çuval, kap kacak, tütün, sigara, yiyecek, giyecek ve hatta çeyizlik eşya...

Nişanlısını arıyordu

Elinde kocaman bir fotoğraf ile çit boyunca dolaşan bir genç ise beşik kertme nişanlısını bulmaya çalışıyordu. Tanışmıyorlar, ama telefonla görüşüyorlar, bayramlaşmak için de ellerindeki fotoğraflar ile buluşmayı amaçlamışlardı. Kuzenler, eltiler, yeğenler vs... Ölüm haberleri, düğün nişan duyumları ve hatta kızını, oğlunu göstererek tampon bölge dışından söz kesilme törenine bile tanık oldum. Beşi bir yerdeler, bilezikler, bilumum takılar, tampon bölge içinde dolaşan askerler tarafından kurye misali 5-6 metre ötedeki sahibine iletiliyordu. Hele bir anne vardı ki, bağrışları yürek yaktı. Altı ay önce pasaport ile akrabalarını görmek için Suriye’ye geçmiş, ama evraklarını kaybedince dönememiş, ne yapacağını da bilmez halde Suriye tarafında kalmıştı. Kızını gördü bizim tarafta. Kız başladı ağıta “Annem annem, ben ne acılar çektim annem annem...” Onlar ağlıyor, biz ağlıyor, asker kendini zor tutuyordu. Hudut sınır komutanı, sınıf arkadaşım tuğgeneral rahmetli Bahtiyar Kaya’nın inisiyatifi ile ben de tampon bölgeye girdim ve ana kız arasında aracılık yaptım. İşte bu röportaj televizyondan yayınlanınca Başbakan Bülent Ecevit, Hafız Esad’ı arayarak bayramlaşmalar sırasında sınırların açılmasını teklif etti. Açıldı da...

Hasret gideriliyordu

Sınırlar açıldıktan sonra bir kez daha gittim. Her bayram nöbetleşe sınırda bayram çadırları kuruluyor ve daha çağdaş bir buluşma oluyordu. Pasaportsuz iki tarafın kaymakamları nezaretinde hasret gideriliyor, hediyeler veriliyor, söz kesiliyor, nişan yapılıyor, hatta imam nikahı kıyılıyor, arazi satışı bile yapılarak miras paylaşımlarına fırsat tanınıyordu. Bir diğer köşede ise iki tarafın kaymakamları ile komutanlar sohbet ederek kendi aralarında bayramlaşıp birbirlerine bayram hediyesi de veriyordu. Daha sonra iki sinema filmine de konu oldu bizim röportaj. Rahmetli Kemal Sunal ve Metin Akpınar’ın oynadığı Propaganda her ne kadar Aksaray’da çekildiyse de içerik sınır yaşamıydı. Gani Rüzgar’ın filmi ise sınırda ve tam bayramlaşma anında çekildi. Sınır açılmıştı ve tek bir olay olmamıştı. Ne hırsızlık, ne terör, ne kavga, ne de karmaşa... Daha sonra kaymakamlık izniyle pasaportsuz günlük gidiş gelişler başladı. Hem ticari hem de insani ilişkiler mükemmel seyrediyordu. 20 sene önce 911 kilometrelik Suriye sınırı işte böyleydi. Sadece Ceylanpınar değil, sınırdaki 5-6 kapıda bu olanak sağlanıyor ve hoşgörülü bir kucaklaşmaya neden oluyordu. Ne ara geldik bu hale hey Esed! 20 yıl önce baban Hafız Esad’ın yaptıklarını da mı hatırlamıyorsun? Doğru ya, sen o zaman İngiltere’de tahsildeydin, nereden bileceksin! Ama şunu iyi bil ki sınırı paylaşan ahali hısımdır, akrabadır. O nedenle Türkiye sınırlarını açarak onlara kucağını açmıştır. Eskiden kucaklaşılıyordu, şimdi Türkiye bağrına basıyor. Bunun için akrabalarımız sığınarak Türkiye’ye geldi. Hor görmeyelim derim...

İyi pazarlar.