ANADOLU toprakları, dünyanın gözünün burada olduğu bir coğrafyadır. Anadolu, Bizans’ın ve torunlarının, Mohaç’ta mağlup ettiklerimizin, Çanakkale’de savaştıklarımızın hâlâ göz diktikleri yerdir. Anadolu öyle bir stratejik noktaya sahiptir ki üç tarafı denizlerle çevrili, verimli toprakları olan, dört iklimi bir arada yaşayan, önemli boğazları olan Asya ve Avrupa’yı bağlayan geçiş köprüsüdür. Bu yüzden Anadolu üzerinde herkes hak iddia eder ve herkes aslında Anadolu’nun yerli halkı olduğunu ve Türklerin buraya zorla geldiğini ileri sürerler.

Uydurulanlara değil de tarihin gerçekleri bize neler söylüyor ona bir bakalım...

M.Ö. 1700 yıllarında Kimmerler, Etil ile Dnyeper nehirleri arasındaki bozkıra yerleşirler. Fakat bir başka Türk boyu olan İskitler, Kimmerleri sıkıştırıp göçe zorlarlar. Bunun üzerine Kimmerler bulundukları bölgeyi terk edip, Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya kadar yayılırlar. Bir diğer Türk akınını ise Avrupa Hunları gerçekleştirmiştir. 394 yılında İmparator I.Theodosios’un ölmesi ve Roma’nın ikiye ayrılmasıyla Hunlar harekete geçti. Bu hareket iki koldan gerçekleşecekti. Birincisi Balkanlardan ikincisi ise Anadolu topraklarından yapılacak bir akın düzenlendi. Anadolu harekatı, Erzurum’dan giriş yapılarak başlamış Malatya, Çukurova, Urfa, Antakya ve buradan daha güneye Suriye ve Kudüs’ü içine alan bir akın düzenlenmiştir. Dönüşte ise Ankara-Kayseri hattından 396 yılı içerisinde Azerbaycan’a hareket edip Kafkaslar üzerinden kendi merkezlerine dönmüşlerdir. 398’de yine Anadolu, Avrupa Hunlarının ikinci bir hareketine sahne olmuştur.

Bir başka Türk boyu olan Sabirler ise 515-516 yılında Anadolu Coğrafyasına inip 527 yılında bu coğrafya’dan çekilmişlerdir. Daha sonradan Orta Asya’da Göktürklerin baskısıyla batıya göç eden Avarlar ise Karadeniz’in kuzeyine gelmişlerdir. Bu boy İstanbul’u kuşatmasıyla bilinir.

Daha sonraki yıllarda Anadolu, Selçuklu Devleti’nin idarecileri Çağrı ve Tuğrul Beylerin akınlarına sahne olacaktır. Çağrı Bey, 1016- 1201 yılları arasında keşif akınları gerçekleştirecekti.

18 Eylül 1048’de Pasinler savaşıyla Selçuklu, Bizans’ı mağlup etti. Alparslan dönemine gelindiğinde ise tarih 26 Ağustos 1071’i gösteriyordu. Bu tarihte Bizans, Selçuklular tarafından yenilgiye uğratılmış ve Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştı. 17 Eylül 1176’da ise Bizans ile yapılan Miryakefalon Savaşıyla Türklerin Anadolu’daki hâkimiyeti kesinleşti.

Tarihi belgelere göre Anadolu’ya hiç yabancı olmayan ve Anadolu’dan hiç kopmayan Türkler artık 1176’da Anadolu’nun tapusunu almış ve vatanlaştırmıştı. Bunu da başta Bizans olmak üzere tüm dünyaya göstermişti.

Anadolu önce Birinci Beyliklere sonra Anadolu (Türkiye) Selçuklularına ve onun dağılmasıyla ikinci beyliklere ve bu beyliklerden cihan devletini kuracak olan Osmanlılara ve Osmanlı’nın dağılmasıyla küllerinden doğacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ne ev sahipliği yapmış ve hâlâ daha yapmaktadır.

96 yıldır ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak varlığımızı sürdürmekteyiz. Sınırlarımızdaki tehditler ile Avrupa’nın diplomatik ve ekonomik baskılarına karşı mücadele etmekteyiz. Başımıza musallat edilen hem içerideki hem dışarıdaki terör örgütlerinin de perde arkasından hangi devletlere hizmet ettiğini bilmekteyiz. Bu yüzden Anadolu topraklarının zenginliğine konmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz. Bu yüzden bize düşen görev ise asırlardan beri sahibi olduğumuz, atalarımızın bize yurt tutup miras bıraktığı bu coğrafyayı birlik ve beraberlik içerinde korumak ve kollamaktır. Buna mecburuz çünkü bizim başka gidecek yerimiz yok.