ABD Başkanı Trump’ın, ”İslam dünyasının 1948’te yaptığı hatayı, İsrail’i tanımak yerine saldırma hatasını düzeltmesinin zamanı gelmiştir.” diyerek bahsettiği ‘Yüzyılın Anlaşması’ adını taktığı 80 sayfalık planını İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte açıkladı.

Projenin mimarı olan Trump’ın damadı ve danışmanı Kushner, planı ilk defa Haziran 2019’da Bahreyn’de paylaşmıştı. Kushner, proje doğrultusunda Filistinliler için ‘refah’, İsrail için ise ‘güvenliği’ sağlayabileceğini savundu.

Tabi bu planı aslında Trump adım adım uygulamaya koymuştu. Trump henüz başkanlık yarışında eğer seçimi kazanırsa Kudüs’ü, İsrail’in başkenti olarak tanıyacağını ilan etmişti. Böylelikle göreve gelir gelmez ilk yaptığı icraatı ise ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak oldu. Böylelikle planın birinci aşaması tamamlandı. İkinci aşama ise İsrail’in işgal ettiği Golan Tepeleri’ni resmen İsrail’in toprağı olarak tanıdığını açıklamasıdır. Üçüncü aşama ise İşgal altındaki Batı Şeria’nın bazı bölgelerinde İsrail’in egemenliğini tanıyacağını ilan etmesiydi.

Böylelikle Yüzyılın Planına giden yol Trump tarafından adım adım işlendi. 28 Ocak 2020 tarihinde Türkiye saatiyle 20.00’de ABD Başkanı Donald Trump yanına İsrail Başbakanı Netanyahu’yu da alarak açıkladığı planda İsrail’in resmen işgalinin tanınması Filistin’in ise adeta imhası anlamına gelen planı dünyaya duyurdu.

181 sayfalık planın içeriğine bakıldığında anlaşılacağı üzere plan genel olarak üç bölümden oluşmaktadır. Planın ilk bölümü 50 sayfa ve 22 bölümden müteşekkil olan politik çerçeveye, ikinci bölümü 30 sayfa ve 3 bölümden oluşan ekonomik çerçeveye ve son bölümü ise 90 sayfa ve 3 bölümden oluşan ekonomik teşvikler ve hedeflere ayrılmış. Ancak bu plana bakıldığında sadece İsrail’in menfaati ve hedefleri gözetildiği aşikâr onun için bu plan açıklanırken hiçbir Filistinli yetkili de yoktu. Ayrıca Trump bu barışın Filistinliler için bir fırsat olduğunu ve eğer kabul edilmezse bunun sonuçlarının olacağı tehdidinde bulunmaktan da geri kalmadı.

Sonuç olarak bu plan; ordusu olmayan Filistin’in İsrail tarafından tamamen kuşatılmasını hatta yok edilmesini ve İsrail’in Arz-ı Mevud ideallerine bir adım daha yaklaşılmasını sağlamaya yarıyor.

Arz-ı mevud idealine göre;  Sözde Vaat edilmiş Topraklar düşüncesiyle Nil’den (Mısır) Fırat’a kadar (Türkiye) Müslüman dünyanın kalbinde BÜYÜK İSRAİL’dir. Bu idealin başkenti ise Kudüs’tür. Bu yüzden Kudüs, İsrail’in başkenti olarak ABD tarafından tanınmıştır ve yüzyılın planına dâhil edilmiştir.

Ayrıca Filistin sözde barış planını kabul etmediği için bundan sonra Filistin yönetimine karşı yapılacak her türlü baskı meşrulaştırılmış olacaktır. Filistin bu durumdan Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı aracılığıyla kurtulmaya çalışacaktır. Ancak bırakın Filistin’e bu konuda yardım etmeyi Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarına bile karşı çıkmış kendi içerisinde birlik ve bütünlüğünü oluşturamamış Batı’nın kuklası olmuş Müslüman ülkelerden bahsediyoruz. Bunların Filistin’e sahip çıkmasını beklemek gülünç olur. Bu konuda Türkiye ve Katar itirazda bulunuyor. Eğer böyle gider ve İslam alemi uyanık olmazsa ilerleyen zamanlarda Filistin diye bir mesele kalmayacak böylelikle İsrail Ortadoğu’daki etkinliği artıp arz-ı mevud ideallerine daha çok yaklaşmış olacaktır. 

YUNAN MİLLETVEKİLİNİN TERBİYESİZLİĞİ

Avrupa Parlamentosundaki konuşması sırasında Yunan vekil Lagos haddini aşıp şanlı bayrağımızı yırttı. Ama tarihe baktığımızda bunların kralı da böyle terbiyesizdi. İzmir 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından işgale uğradı. 200 bin kişilik bir Yunan ordusu Batı Anadolu’yu işgale başlamıştı. Yunanistan Kralı Konstantin ise Türk toprağı olan Anadolu’ya 1921 yılında gelerek askerlerine moral ziyaretinde bulundu. Ayrıca Başbakan Dimitri Gunaris ve Anadolu işgal Komutanı Anastas Papulas ile Bursa’da Osman Gazi’nin kabrine gitti. İçeriye çizmeleriyle girip sandukayı tekmeleyerek saygısızlık yapıp “Osman kalk da bak! Döndük” dedi. Bunların Kralı ne ki Vekili ne olsun!

Ancak Sakarya Meydan Muharebesiyle durdurulan Yunan Kuvvetleri, Büyük Taarruz ile İzmir’e kadar süpürüldü. 9 Eylül 1922’de İzmir’e giren Türk askerleri kalan işgalci artıkları da denize döktü. Gemilere binmeyi başaranlarda Ege denizini zar zor geçip ülkesine kaçtı. Böylelikle 200 bine yakın Yunan ordusunun tamamına yakını neredeyse imha edildi.

Başkomutan Mustafa Kemal, İzmir’e girmiş ve kendisi için hazırlanan eve geldiğinde evin girişinde mermerin üzerine ipekten bir Yunan bayrağı serilmişti. Kadın erkek orada bulunan İzmirliler, “Buyurunuz, geçiniz… Yunan Kralı, bu evden içeri bizim bayrağımızı çiğneyerek girdi. Siz de öyle yapın. O lekeyi silin” derler.

Ancak Mustafa Kemal yerde serili bayrağın önünde durur ve şöyle der: “O geçmişte kötü etmiştir. Bir milletin istiklalini temsil eden bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar etmem.”

Der ve bayrağı kaldırtır öyle eve girer. İşte Atatürk böyle bir asaleti temsil ederken günümüzde Avrupa Parlamentosunda bayrağı yırtan yunan vekilde tek kelime ile şerefsizliği temsil etmiştir. Yunan Hükümetine şu hatırlatmayı yapmak isterim. Osmanlı zamanında 400 yıl bir vali ile yönettiğimiz, Konya ilimiz kadar bile büyüklüğü olmayan Yunanistan’ın şımarık, terbiyesiz ve sabıkalı vekillerinin Türkiye’yi ve Türk Milletini tahrik etmemesini tavsiye eder. Ancak bu tutum ve davranışlarında ısrarcı olurlarsa denize girip şimdiden alıştırma yapmalarını öneririm.  

Fakat dedelerinizin demesine göre; “su biraz soğuk ama girince alışıyormuşsunuz”