KALIPLAŞMIŞ, kılişe kelimeler, deyimler vardır. Olup bitenleri beğenmediğimizde bu kalıp dökülüverir ağzımızdan. Aslında biz hep böyleydik. Nasıl dört mevsim yaşanıyorsa, her mevsimin kendine özel halleri varsa, insan bünyesinin de dört mevsimi var. Her mevsimde de başka başka haller fazlasıyla ortaya çıkıyor. Biz böyle değildik derken, hayatta hiç böyle olmamıştık demek anlamına gelmiyor. Kimiz zaman olduğumuz gibi, kimi mevsimlerde yaşadığımız gibi, bu mevsimde de geçen yılın aynı mevsimini yaşıyoruz. Üç aylar geldiğinde insanlarımız biraz daha manevi rüzgearlara açık olurlar. Ramazan geldiğinde de iyice ruhani bir hayata yaklaşırlar. Herkes kendi ölçeğinde ve nasibince. Ramazan ve Kurban bayramı günlerinde insanlar şımarık, aşırı sevinçli, haddi aşan tavırlar sergiler. Mesela o günlerde çok fazla tırafik kazası olur. Tatile gidildiğinden, çok sayıda araç yollara döküldüğünden denebilir. Hayır tamamı ondan değil, bir kısmı da bayram şımarıklığından olur kazaların. Yılbaşı, Sevgililer günü gibi günlere yakın olunduğunda duygular baskın olur. Çiçekler, hediyeler alınıpverilir. O yüzden insan kendi hayatında da tıpkı keainattaki gibi dört mevsim yaşar. Her mevsimde de o mevsimin kendi özellikleri fazlaca öne çıkar.

Kesenin ağzı açılır

Devlet yönetiminde de dört mevsim yaşanır. Seçimlerin takvimi başladığında iktidarda olanlar kesenin ağzını açarlar. Daha önce kaynak yok dedikleri konulara ne hikmetse kaynak bulunmuş olur, ya da kaynak olmasa da musluklar açılır ve iktidardan nasiplenenler istifade eder. Onların gölgesinde iktidara yakın olmayanlar da nasiplenir. Sonra seçim takvimi dolup da her şey yerli yerine oturunca devlet kemerler sıkılacak komutu verir. Vatandaş devletin elinde yasal bir hükümlü gibi söylenene uymak zorunda. Kimsenin yedek ülkesi yok. Ben bu devleti beğenmiyorum, öteki devletime gidiyorum deme olanağına sahip değil. Çifte vatandaşlığı olanlar, sanayi yatırımı olanlar, birikmiş ve yurt dışına aktarılmış parası olanlar ya da aktarabilecek durumda olanlar tabi öteki devletine gidebiliyor. Ama sayıları çok değil. Devletlerde de askerin, polisin, sendikaların, işçilerin, köylülerin, stk’ların, birden beşe kadar büyük işadamının sözlerinin, geçerli olduğu, borularının öttüğü mevsimler de vardır. Ama hiç biri kalıcı değil, gelir geçer. Gelipgeçmeyen tek şey, , güç sahiplerinin hep aynı seviyede kalmak istemeleridir.

Öğretmenler gözaltında

Mizahi olaylar, kan donduran olaylar, yalanlar, tutulmayan sözler, vaatler, ama aynı sözler ve vaatlerin tekrar tekrar istenen sonucu alması mizahidir elbette. Hal sahada oynamak için saati belli olmasına rağmen erken gelen takımın içindeki savcı,’ derhal sahayı boşaltın’ diyor. Oynamakta olan takım da ‘saati gelince boşaltırız’ deyince savcı, polis çağırıp oyuncuların hepsini göz altına aldırıyor. Meğer o takım da öğretmenlerden oluşuyormuş. Bu defa Milli Eğitim Bakanlığından kimi yetkililer öğretmenlerimizi yedirmeyiz diye açıklama yapmışlar. Bu kadar mizahi bir olayı sahne gösteri sanatlarına metin yazmakta bile zorlanırlar. Ama yaşanıyor.

Fotoğrafçıyı gören yok

Bir kadın, çöp bidonu içinde bir şeyler ayrıştırıyor. Yüzü görünmüyor. Çöp bidonunun yanında da iktidarın bir numarasının görkemli bir fotografı var. Muhalefet, ‘Türkiye’nin adaletsiz dağıtımının fotografı’ diye takdim ediyor. Güç kaselisleri de ‘o kadının dört dairelik mülkü var’ diye sunuyorlar. Mizah ki ne mizah. Biri de çıkıp o fotografı çekenin kim olduğunu sorgulamıyor. Bir kere fotograf çok kaliteli, ikinci olarak gazetecilik açısından muhteşem. Ya hu biriniz de o fotografçıyı anın ve takdir edin. İyi ki anmıyorlar diyebilirsiniz. Çünki o fotografçıyı muhalefet ödüllendirse bile iktidar tarafı herhalde icabına bakardı. ‘Münasebetsiz adam, seçimler arefesinde bu fotograf çeklir mi?’ gibi bir şeyler söyleyerek en azından tırollere teslim edebilirdi.