Enflasyon, mutfağa bu kez semt pazarlarından daldı... Hem de öyle bir daldı ki, buzdolabımızda, kilerimizin bir köşesinde ne var ne yoksa, tam 3’de birini aldı...
Yani, 3 domatesimizin 1’ini alıp kaçtı...
Yani, 3 kilo biberimizin diyeceğim ama biber olmaz... Daha doğrusu, bir evde 3 kilo biber olmaz... Biberin kilosu 30 liraya dayanmışken, biber örneği bu yazıda bile olmaz... Milletle alay eder gibi...
Devam edelim...
Enflasyon mutfağa dalmış dedik ya... Hah!.. İşte o enflasyon bir ay içinde, rafınızdaki 3 paket makarnanın 1’ini de alıp kaçtı...
Rafınızda, kilerinizde, dolabınızda yiyeceğiniz ne varsa, 2’sini bize bıraktı, 1’ini aşırdı...
Gıda’da sadece ocak ayı enflasyonu %31...Yani, hepimiz, elimizdeki 3’ün 1’ini kaptırmış olduk...
Yani, bir ay önce 100 liraya hallettiğimiz pazar alışverişi için şu anda 131 lira ödememiz gerekiyor...
Dünyanın tüm ekonomistleri bir araya gelse, “Dünyanın kendi kendine yeten” bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin nasıl olup da bu hale geldiğini bulamaz...
Vallahi bulamaz, billahi bulamaz...
Bu, işin içinden çıkılabilecek bir mali hesap değil çünkü...
Bu ülke, savaşa girse bu hale gelemezdi...
Bu ülke işgal edilse, hiçbir güç bu ülkenin doğal değerlerini bu kadar erozyona uğratamazdı...
Ama, birşeyler oldu ve biz bir anda bu hale geldik...
Pazarlara çıkın... Semt pazarlarına... Ben çıktım... Baktım...
Gördüğüm, BOŞ PAZAR EKONOMİSİ’ydi...
Kimsecikler yoktu pazar tezgahlarının başında....
Pazarcılar, “müşreti görüp de kaçmasın diye” etiketleri ürünlerin arasına saklamış....
Ya da küçük harflerle “yarım kilo” yazıp, altına rakamı oturtmuş... Hiç olmazsa, uzaktan bir olta atıyor pazara çıkanlara... Yersen tabi...
Bir demet maydonoz 2 lira...
Karnıbaharlar parçalanmış, taneyle alan olmayacağı için kiloyla satmaya çalışıyorlar...
Sovanın kurusu 8 lira...
3 dal taze sovandan bir demet yapmışlar, 4 lira...
Bir demet roka 6 lira...
Semt pazarlarının genel müdavimleri, emekliler ve dar gelirliler...
Yani, asgari ücreti arttıra arttıra açlık sınırının bile üstüne çıkaramadıkları kesim...
Yani yüzde 10 zamla susturulan yaşlı kesim, emeklilerimiz...
Bir ellerindeki paraya bakıyorlar, bir sebze meyve tezgahlarına... Olacak iş değil... Evdeki hesabın çarşıya uymadığını atalarından beri biliyorlar da, bu kadarını ataları bile hayal edemediğinden şaşkınlıklarını, daha doğrusu çaresizliklerini atamıyorlar üzerlerinden...
Eskiden olsa, şikayet edecekleri bir yer bulurlardı... Zabıtaya giderlerdi en azından Pazar etiketlerini şikayete... Ama neredeeeee... Zabıta bile pazara uğramıyor... Tembihli...
Artık ev, araba, tatil hayallerini unutmuştu bu millet...
Evin dışında bir çay bahçesinde çay yudumlamaktan da vazgeçmişti...
Eti zaten unutalı o kadar oluyor ki, neredeyse hatırlayan nesil kalmadı...
Ama açlık yok mu açlık...
Bir kuru sovanı bir kuru fasulyenin yanında kırıp yiyememek yok mu...
Bunun bile rüyaları süsleyen bir hayal olması yok mu...
İşte bu olacak iş değil...
Sanıyorum şimdilerde öğrenmemiz gereken tek bir şey kaldı...
O da açlıktan guruldayan bir karınla uykuya dalmak...
Ve o uykuda, topraklarından bereket fışkıran, meyve bahçeleriyle çevrili, tahıl ambarı, sebze zengini bir ülkenin düşünü kurup, geçmişteki o günlerin hayaliyle yaşamak...
Geldiğimiz nokta buysa; daha nereye gidecek ki bu millet!..
 
Yaklaşan seçimler ve seçmen...
 
Siyasetin dili, zaman zaman kirlenir... Özellikle seçim ortamında yaşanan bu duruma artık alıştık... Ama sanıyorum, kantarın topuzu bu kez biraz kaçtı...
AKP, “karşı taraf ilan ettiği” neredeyse tüm siyasi partileri suçluyor, halka şikayet ediyor...
CHP, kendini ölçüp tartmak dururken, AKP kökenli her çıkışa bir cevap yetiştirmenin derdinde... Sanki, halk eline oyunu almış, sandığın başına geçmiş ve siyasi parti liderlerini izliyor ve oyunu attı atacak...
Oysa öyle birşey yok...
Halk, AKP’nin CHP’ye ne dediğini duymuyor bile...
CHP’nin ona yetiştirdiği cevabı da duymuyor...
Halk, ekmek derdinde... Halk, ne yaparsa yapsın, devletin kendi açıkladığı açlık sınırı gelirini bile kendisine vermiyor olmasının şaşkınlığında...
Halk, ayın sonunu getirmenin telaşında...
Halk, elektrik faturalarının, su faturalarının doğal gaz faturalarının sancısında...
Siyasilerin gündemiyle halkın gündeminin aynı paralelde olmasını zaten beklemiyoruz... Böyle birşey bu ülkede hiç olmadı...
Ama belki ilk kez siyasiler ile halk birbirinden 180 derece zıt kutuplarda yaşıyor....
O yüzden belki ilk kez sandıktan ne çıkacağı bu kadar belirsiz olmamıştı belki...
Hani diyorum... 31 Mart akşamı şok üstüne şok yaşamak da siyasilerin aklının bir köşesinde olsa iyi olacak...
Ben, bu kez sandık sonuçlarını önceden hesaplayabilen çıkacağını hiç ama hiç sanmıyorum...
 
Yaz kenara...
 
Kuvvetine güvenerek, zayıfları hor görenin kuvveti; başına bela olur...
 
(Hint Atasözü)